Denetim Muhasebe Vergi

ENFLASYON MUHASEBESİ NEDİR?

-Enflasyon muhasebesi, şirketlerin finansal tablolarında yer alan parasal olmayan hesap kalemlerinin, finansal tabloların hazırlandığı tarihteki satın alım gücünü yansıtacak şekilde hesaplanması amacıyla, enflasyon düzeltmesinde dikkate alınacak ilgili tutarların düzeltme katsayısı ile çarpılarak yeniden hesaplanmasını ifade etmektedir.

-FASB (Financial Accounting Standard Board) tarafından çerçevesi çizilen Genel Kabul Görmüş Muhasebe Standartları (GAAP:Generally Accepted Accounting Principles)’na bağlı olarak uluslararası düzeyde uygulanmakta olan Uluslararası Muhasebe Standartları (UMS / IAS:International Accounting Standards)’nın enflasyon muhasebesini içeren 29 numaralı “Yüksek Enflasyonlu Ekonomilerde Finansal Raporlama” başlıklı standardı enflasyon muhasebesini şöyle tanımlamaktadır :

 -“Bir ülkede üç yıllık kümülatif enflasyonun %100’e yaklaşması ve hesap döneminin başına göre enflasyonunun %10 veya daha fazla artması halinde mali tablolardaki bozulmayı gidermek ve mali tablodaki tarihi veya defter değerlerini piyasa değerlerine çekmek amacıyla yapılan endeksleme işlemlerine enflasyon muhasebesi denir.

-Ancak IAS 29 şu anda yürürlükte olan Uluslararası Muhasebe Standardı’ndan sadece bir tanesi olup, bu nedenle enflasyon muhasebesi uygulanmış, ancak UMS’nin tüm standartları uygulanmamış mali tablolar UMS’ye uygun mali tablolar anlamına gelmemektedir.

-Türkiye’de uzun bir süredir ekonomiyi olumsuz etkileyen enflasyonun firmaların finansal yapıları üzerinde yarattığı tahribatı ortadan kaldırmak amacıyla kapsamlı çalışmalar yapılmıştır.

 -Çünkü enflasyonist ortamda sermaye vergilendirilmekte, finansal tablolar gerçeği yansıtmamakta, vergi kaçağı ve kayıt dışı ekonomi artmaktadır. Bu nedenle; finansal tablolardaki verileri reel piyasa değerlerine yaklaştırmak amacıyla, yeniden değerleme, maliyet artış fonu ve LIFO gibi hayli fazla sayıda bazı muhasebe teknikleri kullanılmaya başlanmıştır. Alınan kısmi nitelikli tedbirler bütüncül bir çözüm niteliği taşımadığı ve sadece bazı finansal tablo kalemlerine yönelik olduğu için, gerçekte, finansal verilerin daha da bozulmasına yol açmıştır.

-Bu nedenle IAS 29 (TMS 29) tanımlarına uygun şekilde Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Maliye Bakanlığı ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından kapsamlı çalışmalar yapılarak, bankacılık sektörü uygulaması ile finansal tabloların enflasyona göre düzeltilmesine başlanılmıştır.

Enflasyonun İşletmeler Üzerindeki Etkileri

 -Enflasyon iktisadi faaliyetlerin akışını pek çok yönden etkilemektedir. Yüksek enflasyon belirsizliği artırmakta ve yatırımları dolayısıyla da ekonomideki reel büyümeyi azaltmaktadır. Ancak enflasyonun ilk hissedilen yönü paranın satın alma gücündeki azalmadır. Enflasyon devam ettiği sürece kişiler yatırımlarını mal veya gayri menkule yapma eğilimi göstermektedirler. Bu  yüzden de her çeşit mala karşı talep artmakta, bu da paranın dolaşımda bulunduğu sürenin artmasına ve değerinin düşmesine sebep olmaktadır.

– Enflasyon üretim ve kalite üzerinde de olumsuz etkiler yaratmaktadır. Enflasyon sonucunda ülkenin dış ekonomi dengesi bozulmakta, yüksek enflasyon ortamının yarattığı belirsizlik ülkeye yabancı sermaye girişini engellemekte, sermaye para değerinin yüksek ve getirinin güvende olduğu bölgelere yönelmektedir. Ülkede enflasyon hızı diğer ülkelerden fazla ise ihracatın tıkandığı ve ithal mallarına talebin arttığı da görülmektedir (Kocaimamoğlu, 1977, s.184).

-Enflasyonun sabit yatırımları az olan ticari işletmeler ve hizmet işletmeleri üzerindeki etkileri daha çabuk gerçekleşirken büyük ölçüde sabit kıymet bulunduran imalat sektörleri enflasyona karşı daha dayanıklı olmaktadırlar. Ayrıca küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ) enflasyondan daha çok etkilenirken, büyük ölçekli firmalar daha az etkilenmektedirler.

– İşletmelerin amacı büyüme ve gelişmedir ve buna ulaşmada en önemli şart yatırımlardır. Şirketler yatırımlarını öz kaynak ya da yabancı kaynaklarla finanse ederler. Kaynaklar konusunda karar verirken geçmişteki verilere bakarak geleceğe yönelik öngörüde bulunmaları gerekmektedir ki enflasyon ortamında bunu sağlıklı olarak yapmaları mümkün olamamaktadır.

-Bu nedenle de işletmeler orta ve uzun vadeli yatırımlardan kaçınmakta ve darboğaz giderici yatırımları tercih etmektedirler. Bu da şirketlerin uluslararası piyasalarda başarılı olmalarını engellemektedir. Çünkü piyasa paylarını geliştirebilmeleri kârlı çalışmalarına ve büyümelerine bağlıdır. Sağlıklı büyüme için de yeni teknolojilerin kullanılmasına olanak veren rasyonel yatırımlar gerekmektedir. Hızlı enflasyon şirketlerin sağlıklı büyümesini engellemektedir.

-Ülke genelinde düşünüldüğünde ise bunun sonucu yatırımların azalması ve iktisadi kalkınma hızının düşmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Enflasyonun firmalar üzerindeki etkisinin derecesi enflasyonun hızına, işletmenin varlıklarının parasal ve parasal olmayan değerler itibarıyla dağılımına, izlenen yönetim ve finansman politikalarına, varlıkların devir hızına, yatırımların dağılımına, üretilen mal veya hizmetlerin talep esnekliğine, mali tabloların sunuş dönemlerinin süresine, teknolojik gelişmelerden yararlanma hızına, borç yapısına ve faizlerdeki gelişmelere göre değişmektedir (Yüksel, 1997, s.9).

-Enflasyonun etkisi enflasyon hızı, nakdi olmayan varlıkların yaşı ve bu varlıkların toplam varlıklara oranının yüksekliği, mali tabloların sunuş dönemlerinin uzunluğuyla doğru orantılı olarak artmaktadır. İzlenen yönetim politikası sonucunda elde yüksek tutarda stok bulundurulması ve stok değerleme yöntemi etkilerin boyutlarını değiştirebilmektedir.

– Stok devirleri yüksek firmalar enflasyondan daha az etkilenmektedirler. Ayrıca elde fazla tutarda bulundurulan nakdi varlıklar olumsuz etkilere sebep olurken fazla oranda nakdi borç gelir tablosunda olumlu etkiler yaratmaktadır. Aynı şekilde, büyük oranda borçla faaliyetine devam eden bir firma öz kaynakla finanse edilen firmaya göre enflasyondan daha az etkilenmektedir.

– Enflasyon firmaların stok politikası, üretim politikası, satış politikası, fiyat politikası ve ücret politikası belirleyememeleri sebebiyle likit ve likit olmayan varlıkları arasındaki dengenin bozulmasına, işletmelerin aşırı derecede borçlanmasına ve dolayısıyla “yabancı kaynak/öz kaynak” dengesinin bozulmasına, firmaların uygun olmayan finansman aracı kullanmaları sonucu likidite sıkıntısı ve ağır finansman yükü altına girmelerine, alacaklarının tahsilinde gecikmelere yol açabilmektedir. Tüm bunların sonucunda firmalar fon yetersizliği ve hammadde olmaması sebebiyle üretimi kısmakta bu da ekonomide genel anlamda verimsizlik ve işsizlik sonucunu doğurmaktadır (Uman, 2002, s.11).

-Enflasyon ortamlarında mali tablolar değişik zamanlarda değişik alım güçleri olan ve ölçü birimleri değişmiş kalemleri içerir. Bu durum işletmelerin dönemsel olarak gerek kendi içlerinde gerekse diğer şirketlerle sağlıklı karşılaştırma yapabilmelerini engellemektedir. Ayrıca enflasyon maliyetlerin yükselmesine de sebep olmaktadır. Bunun sonucunda da firmalar kâr marjlarını koruyabilmek için satış fiyatlarını piyasanın izin verdiği ölçüde yükseltmekte ve bu da talebin azalması sonucunu doğurmaktadır.

-Talep azalışına bağlı olarak üretim gerilemektedir ki bu da stoklarda azalmaya yol açmaktadır. Geleneksel muhasebe sisteminde enflasyondan kaynaklanan kayıp ve kazançların sonucu yansıtılmadığı için işletmelerde oluşan dönem kârı veya zararı da gerçek durumu göstermemektedir. İşletmeler rasyonellikten uzaklaşarak dönem sonunda oluşan gerçek olmayan kârları dağıtmaktadırlar.

– Ayrıca işletmeler gerçeği yansıtmayan kazançlar üzerinden devlete vergi ödemektedirler. Bu da adaletsiz vergilendirme ve firmanın gerçek sermayesinin erimesi sonuçlarını doğurmaktadır. Enflasyonun işletmelerin sermayeleri üzerinde de olumsuz etkileri olmaktadır. İşletmeler üretim sürecinde kullandıkları sermayelerini iki ana gruba ayırmaktadırlar. Bunlardan biri sabit sermayedir.

-Bunlar için alım değerleri üzerinden amortisman ayrıldığında iki tür sorun çıkmaktadır. Bunlardan birisi ayrılan amortismanlar sonucu yapılan yatırımların yenileme için yetersiz kalması ve bunun sonucunda şirketin sabit sermaye kaybına uğramasıdır. Bu şirketlerin sağlıklı büyümesini engellemekte ve üretim kapasitelerini küçültmektedir. Ayrıca alım değeri üzerinden amortisman ayrılması şirketlerin kârlarının gerçek dışı olarak yüksek gözükmesine sebep olmaktadır ki bu da haksız yere vergi yükünü artırarak oto finansman olanaklarını azaltmaktadır. Şirketler üretim süreci içerisinde sabit sermaye dışında işletme sermayesi kullanmaktadırlar.

-Yüksek enflasyon firmaların işletme sermayelerini eritmektedir. Yüksek enflasyon ortamında uygulanan hükümet politikaları da dolaylı olarak şirketlerin dış finansmanını olumsuz etkilemektedir. Enflasyonun yarattığı belirsizlik sonucunda dövize olan talep artmakta ve bu da kur üzerinde baskı yapmaktadır. Bu baskıyı azaltmak için faiz hadleri yükseltilmekte ve bu da finansman maliyetini artırmaktadır.

-Ayrıca devletin bütçe açığı finansmanında enflasyonu beslememek için merkez bankası kaynaklarını kullanmak yerine borçlanmayı tercih etmesi de minimum faiz oranı olarak belirlenen hazine iç borç oranlarını artırmaktadır. Bu da finansman maliyetlerini artıran etki yaratmaktadır. Finansman ihtiyacını karşılamak amacıyla verilen mali tablolar yanıltıcı olabilmekte ve bu da işletmenin kredibilitesini olumsuz etkileyebilmekte ve finansman amacıyla bankalardan olan kredi talepleri de şirketler açısından olumsuz değerlendirilebilmektedir.

– Yatırımcılar yatırım yaptıkları ya da yapmayı düşündükleri şirketlerin yüksek enflasyon koşulları altındaki mali durumlarını ve performanslarını bir bütün olarak değerlendirememektedirler. Aynı kapsamda, şirketlerin yurtdışında halka arzı, yurtdışındaki bazı kurumlara hisselerinin bir kısmının satılması ya da yabancı ortaklarla ilişkileri sırasında gerçek mali durumlarının görülebilmesi mümkün olamamaktadır.

-Enflasyon şirket verimliliğini ve dolayısıyla yönetici performanslarını da olumsuz etkileyebilmektedir. Çünkü firmalar uzun vadeli plan yapamamakta ve şirket yöneticileri yüksek gözüken gerçek olmayan kârlara göre karar almakta ve gerçekte var olan sorunları görememekte ve gerekli önlemleri almakta geç kalmaktadırlar. Bunun sonucunda da yöneticilerin başarısı işletmenin ulaştığı mali güç ve kârlılığı gerçek olarak yansıtmadığı için taraflı veya eksik olarak değerlendirilebilmektedir.

-Bütün dünyada kabul gören enflasyon muhasebesi yöntemleri, 3’e ayrılmaktadır. Bunlar (Aysan/Eklm, 1996);

a. Fiyatlar genel seviyesi muhasebesi (Sabit fiyat esası),

 b. İkame maliyeti muhasebesi (Cari maliyet esası, yenileme maliyeti muhasebesi,)

c. Genel fiyat – ikame maliyeti muhasebesi (Sabit fiyat -cari maliyet esası, karma yöntem).

-Bu belirtilen enflasyon muhasebesi yöntemleri, geleneksel muhasebenin enflasyonist dönemlerde yetersiz kalması nedeniyle önerilmektedir. Fakat, hangi enflasyon muhasebesi yöntemi uygulanırsa uygulansın, tüm enflasyon muhasebesi yöntemlerinde, geleneksel muhasebe ile enflasyon muhasebesi birlikte yürütülmekte ve enflasyon muhasebesi genellikle periyodik olarak uygulanmaktadır (Uman, 2002:37,38).

-Fiyatlar Genel Seviyesi Muhasebesi

 Bu yöntemde “paranın satın alma gücü değişmemektedir”, ilkesi dışında geleneksel muhasebenin bütün ilkeleri korunmaktadır (Uman, 2002: 38). Bu yöntemde, paranın satın alma gücünün değiştiği gerçeğinden hareket edilerek, farklı satın alma gücü ile ifade edilmiş değerler, endeks yoluyla aynı satın alma gücü ile ifade edilmektedir. Yöntem, ekonomideki genel fiyat değişmelerini yansıtan güvenilir ve özellikli endeks yardımı ile uygulanmaktadır Uygulanan endeksin seçiminde örneğin, ‘toptan eşya fiyat endeksi’ esas alınabilir. Bu endeksin dışında, örneğin; tüketici fiyatları endeksi ya da milli gelir fiyat deflatörü de kullanılabilir (Uman, 2002: 38).

– Tek bir endeks kullanılarak aynı satın alma gücü üzerinden değiştirilen ve homojenliğine kavuşan mali tablolar, işletmenin gerçek değerlerini ve dolayısıyla gerçek yükümlülüklerini ortaya koymuş olmaktadır. Yani değişmeleri oluşturmaktadır. Yani bu yöntem, fiyatlar genel seviyesindeki artışın tüm mal ve hizmetlerde aynı olmadığını kabul etmektedir. Bu yöntemde, sermayenin üretim gücünün korunması ve varlıkların değerlemesi esas almamakta ve ikame maliyetin hesaplanması önem arz etmektedir (Hacırüstemoğlu,1997:34).

– İkame Maliyeti Muhasebesi

Bu yöntemde işletmelerin, enflasyondan çok, direkt olarak kendi kullandıkları mal ve hizmet fiyatlarındaki amaçlardan etkilendikleri savı benimsenmiştir (Sayarı, 1999: 15). Bu nedenle, yöntemin esasını, özel fiyat değişmeleri oluşturmaktadır. Yani bu yöntem, fiyatlar genel seviyesindeki artışın tüm mal ve hizmetlerde aynı olmadığını kabul etmektedir. Bu yöntemde, sermayenin üretim gücünün korunması ve varlıkların değerlemesi esas almamakta ve ikame maliyetin hesaplanması önem arz etmektedir (Hacırüstemoğlu,1997:34).Yani yöntem, ilgili mali tablo kalemlerine ait özel fiyat değişmelerini, fiyatlar genel seviyesi muhasebesinin yeteri kadar gideremediğini ve bu nedenle de enflasyonun işletme üzerindeki etkilerinin yok edilmesi için, bu yöntemin uygulanması gereğini savunmaktadır.

-Genel Fivat  İkame Maliveti Muhasebesi

 Bu yöntem, enflasyonist ortamda, bazı varlık fiyatlarının, genel fiyat hareketlerinden farklı bir değişim gösterdiği, bu nedenle stokların ve duran varlıkların yeniden değerlendirilmesinde, genel fiyat endeksinin kullanılmasından ziyade, ikame (yerine koyma) maliyetinin esas alınmasının, enflasyonun etkilerinin ölçülmesi açısından daha doğru sonuçlar verdiğini, buna karşılık; kasa, bankalar, alacaklar, kısa ve uzun vadeli borçlar için genel fiyat endeksindeki değişmelerin kullanılmasının, daha pratik ve uygun olacağını savunmaktadır. Yani, bu görüşe göre, enflasyonun etkilerini tam anlamıyla hesaplayabilmek için, stoklar ve duran varlıklar için ikame maliyetinin, diğer kalemler için de genel fiyat endeksinin kullanılması önerilmektedir (Tuanı Dogan, 1996:111). Dolayısıyla bu yöntemde, genel fiyat seviyesi muhasebesi ile ikame maliyeti muhasebesinin birlikte kullanılması söz konusudur. Bu nedenle de yönteme literatürde “karma yöntem” de denilmektedir.

 Cari Maliyet Muhasebesi Yöntemi

 Fiyatlar genel seviyesinde yaşanan artışın bütün mal ve hizmetlerde aynı düzeyde ortaya çıkmadığını ifade eden bu yöntem, fiyatlar genel seviyesi muhasebesinin finansal tablo kalemlerine ait özel fiyat değişimlerini istenilen düzeyde gideremediğini ifade etmektedir. Bundan dolayı yüksek düzeyde seyreden enflasyonun işletme üzerindeki olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılmasına yönelik bu yöntemden faydalanılması gerekmektedir (Özulucan, 2002a:131). Bu yöntemde fiyatlar genel seviyesi muhasebesinden farklı olarak sermayenin üretim gücünü korumak esastır (Özdemir ve Arslan, 2007: 94).

Enflasyonun Firmaların Mali Tablolarına Etkileri

 Enflasyonun mali tablolara etkileri kalemlerin özelliklerine göre değişebilmektedir. Bilanço kalemleri fiyat hareketlerini izleyip izlememelerine göre iki kısma ayrılmaktadır. Parasal kalemler paranın değerindeki değişmeler karşısında nominal değerlerini aynen koruyan ancak satın alma güçleri fiyat hareketlerinin ters yönünde değişen kalemlerden oluşmaktadır (SPK, 2001, s.3). Parasal değerlerin enflasyon dönemlerinde yarattığı satın alma gücü kazancı ya da kaybı sadece fiyatlar genel seviyesi değişmelerinden kaynaklanmaktadır. Parasal olmayan kalemler ise para değerindeki değişmelere paralel olarak nominal değerleri değişen fakat satın alma güçlerini koruyan kalemlerden oluşmaktadır (Akdoğan-Tenker, 2001, s.689).

Bu ayrım yapılırken TMS 21, TMS 29 ve TMS 39 da belirtilmiş olan parasal ve parasal olmayan kalem ayrımı esas alınması gerekmektedir.

Enflasyonun Parasal Aktif Kalemlere Etkileri

Hazır Değerler: Bu gruptaki kalemler nakit olarak elde bulundurulan ve istenildiği zaman paraya çevrilebilen varlıkları kapsamaktadır. Bu değerler nominal değerler üzerinden gösterildikleri için parasal değer olarak nitelendirilmektedir. Bu değerler enflasyonun etkilerine göre düzeltilmiş bilançoda düzeltme yapılmadan aynı şekilde yer almaktadırlar.

 -Menkul Kıymetler: Özel sektör ve kamu sektörü tarafından çıkarılmış tahvil, senet ve bonolar bu hesapta izlenmektedir. Bunlar para değerindeki düşmelere karşı garanti edilmemişler ise enflasyon karşısında olumsuz etkilenmektedirler. Menkul kıymetler grubunda hisse senedi dışında kalan kalemler parasal kalem olarak değerlendirilmekte ve dolayısıyla tarihi değerleri enflasyonun etkisini göstermektedir. Bu sebeple bu kalemler enflasyona göre düzeltilmiş bilançoda tarihi değerleri ile aynen yer almaktadırlar.

Ticari Alacaklar: İşletmenin ticari ilişkisi nedeniyle ortaya çıkan senetli ve senetsiz alacaklar bu hesap grubunda yer almaktadır. Bunların enflasyon karşısındaki durumları kasa ve bankalar hesabında olduğu gibidir. Ancak Uman (2002)’de belirtildiği üzere bu kalemlerin fiyat değişimlerinden etkilenme dereceleri senetlerin vadeleri ile yakından ilişkili olabilmektedir. 1-3 ay gibi kısa vadeli alacaklarda değer kaybını önlemek mümkün olabilse bile 6-12 ay gibi uzun vadelerde bu oldukça güç olmaktadır. Firmaların uğradıkları gerçek değer kayıpları muhasebeleştirilemediği için zararlar olduğundan az, kârlar olduğundan fazla gözükebilmektedir. Senetsiz alacaklar için vadeleri kısa olduğundan fiyat hareketlerinin etkisinin az olacağı düşünülse de aslında uygulamada bu geçerli olmamaktadır. Çünkü kredili satış yapan işletmelerde alacaklar sürekli yenilenmektedir. Bu nedenle bu hesaplar kısa vadeli olmalarına rağmen uzun vadeli özelliği taşıyabilmektedirler.

 -Diğer Ticari Alacaklar: İşletmenin ticari faaliyetleri sonucu ortaya çıkan ve ticari alacaklar hesapları kapsamı dışında kalan tahsili gecikmiş ancak henüz şüpheli alacak niteliği kazanmayan alacaklar ve diğer senetsiz alacaklar bu hesapta yer almaktadır. Enflasyonun ticari alacaklar üzerinde olduğu gibi bu hesap üzerinde de olumsuz etkisi olmaktadır.

Verilen Avanslar: Yurt içinden ya da yurt dışından satın alınmak üzere siparişe bağlanan stoklarla, maddi duran varlıklarla, maddi olmayan duran varlıklarla ya da özel tükenmeye tabi varlıklarla ilgili olarak yapılan avans ödemelerinin izlendiği hesaptır. Bunların da değerlemesi senetsiz alacaklarda olduğu gibi kayıtlı değeri ile yapılmaktadır. Bu nedenle enflasyondan etkilenmeleri de benzer şekilde gerçekleşmektedir. Fiyat artışları işletmeye yansıtıldığı sürece bu kalem parasal varlık olarak değerlendirilmektedir. Gelir tahakkukları: Gerçekleşmiş olmalarına rağmen henüz tahsil edilemeyecek durumda olan gelirlerin dönem gelirleri arasında gösterilmesini sağlayan hesaptır. Bu hesap işletmenin alacaklarından birini temsil etmesi sebebiyle parasal kalemler arasında yer almaktadır. Gelir tahakkuk ettiği nominal değerler üzerinden tahsil edileceği için işlemin gerçekleşeceği süreye kadar olan fiyat artışlarından etkilenecek ve alacaklarda olduğu gibi gerçek değerinde fiyat artış oranına göre kayıplar olacaktır.

Diğer Dönen Varlıklar: Diğer hesaplar dışında kalan dönen varlık kalemleri bu hesapta yer almaktadır. Bu hesap grubu da parasal kalem olarak dikkate alınmaktadır. Bağlı menkul kıymetler içerisinde yer alan tahvil ve bono gibi kalemler ve tahvil ve bonolara ait olan bağlı menkul kıymetler değer düşüklüğü karşılığı kalemleri parasal varlık olarak değerlendirilmektedir.

Diğer Duran Varlıklar: Bu hesap grubu çeşitli kalemlerden oluşmaktadır. Peşin ödenen vergiler ve fonlar izleyen yıldan sonraki yıllarda indirim konusu yapılabilecek olan peşin ödenen vergi ve fonların izlendiği hesaptır. Diğer KDV hesabı; ertelenen, iadesi gereken, tahsil edilen veya çeşitli şekillerde ortaya çıkan diğer KDV’nin bir yılı aşan tutarlarının kaydedildiği hesaptır. Söz konusu kalemlerin cari değerleri ile kaydedilmiş olmaları ve dolayısıyla bilançonun düzenleme tarihindeki paranın satın alma gücüyle ifade edilmiş olmaları sebebiyle düzeltilmelerine gerek olmamaktadır.

Enflasyonun Parasal Pasif Kalemlere Etkileri

Mali Borçlar: Kredi kurumlarına para ve sermaye araçları ile sağlanan mali borçların ana para taksit ve faizlerinden meydana gelmektedir. Fiyatlar genel seviyesi yükselirken, yükümlülükler muhasebede gösterilen cari tutarları üzerinden ödeneceği için firmaların borç yükü azalmaktadır. Paranın satın alma gücündeki değişimleri tarihi değerleri ile ifade edildiği takdirde doğru olarak yansıtması ve bilançoda cari değeri ile yer alması sebebiyle bu hesap parasal değer olarak dikkate alınmaktadır.

Ticari Borçlar: Kuruluşun ticari ilişkileri nedeniyle ortaya çıkan senetli ve senetsiz borçların kaydedildiği hesaptır. Bu hesapta da mali borçlarda olduğu gibi fiyat artışlarının olumlu etkisi olmaktadır. Bu kalem de parasal değer olarak dikkate alınmaktadır.

Diğer Borçlar: Herhangi bir ticari neden dışında meydana gelmiş borçların kaydedildiği hesaptır. Enflasyonun bu hesap üzerindeki etkisi mali ve ticari borç kalemlerinde olduğu şekilde gerçekleşmektedir.

– Alınan Avanslar: Gerek satışlar gerekse satış sözleşmeleri sebebiyle firmalar tarafından üçüncü kişilerden alınan avansların izlendiği hesaptır. Burada alınan avanslar teslimat yapılana kadar geçen süre içerisinde fiyat yükselmesi sonucunda değer kazanmakta ve teslim edilecek mal veya hizmet değer kaybına uğramaktadır. Bu nedenle oluşacak kazanç firma için yararlı olmaktadır.

Ancak, alınan avanslar kalemi, sabit fiyattan mal alımını garanti etmediği ve fiyat artışlarının alıcıya yansıtıldığı takdirde parasal değer olarak dikkate alınmakta aksi takdirde parasal olmayan varlıklar arasında değerlendirilmektedir. Ödenecek Vergi ve Diğer Yükümlülükler: İşletmenin mükellef sıfatıyla ödeyeceği vergi ve borçları gösteren hesaptır. Ödenecekleri zamana kadar olan süre içerisinde fiyat değişikliklerinden etkileneceği için parasal değerler arasında yer almaktadır.

 –Borç ve Gider Karşılıkları: Bu hesap bilanço tarihinde belirgin olarak ortaya çıkan fakat tutarı ve ne zaman ödeneceği kesinleşmeyen borç ve giderler için ayrılmış karşılıklardan oluşmaktadır. Bunlar ödenecekleri zamana kadar fiyat değerlenmesinden etkilenecek kalemler olduğundan parasal değerler olarak nitelendirilmektedir.

Gider Tahakkukları: Bu hesap faaliyet dönemine ait olup gelecek dönemlerde ödenecek giderlerden oluşmaktadır. Giderlerin gelecek dönemde ödenmesi fiyat artışı karşısında borç kalemlerinde olduğu gibi firmaya kazanç sağlamakta ve bu sebeple parasal kalem olarak dikkate alınmaktadır.

Diğer Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar ve Diğer Uzun Vadeli Yabancı Kaynaklar:

 Kendi bölümlerinde tanımlanamayan kısa ve uzun vadeli yabancı kaynaklar bu hesapta yer almaktadır. Bunlar da parasal pasif kalemler olarak nitelendirilmektedir.

Enflasyonun Parasal Olmayan Aktif Kalemlere Etkileri

Hisse Senetleri: Geçici olarak elde tutulan hisse senetleri bu hesapta izlenmektedir. İşletmenin iştirak amacı dışında sadece fiyat hareketlerinden yararlanmak amacıyla elde ettiği ve nakde gereksinme duyması halinde satabileceği hisse senetlerinden oluşmaktadır. Söz konusu hesaptaki tutar enflasyon karşısında nominal değerini kaybetmekte ancak satın alma gücünü kaybetmemekte ve dolayısıyla parasal olmayan değerler arasında kabul edilmektedir.

Stoklar: Stoklar hesabı, firmanın satmak, üretimde kullanmak ya da tüketmek amacıyla edindiği ve bir yıldan az sürede kullanılacak ya da nakde çevrilebilecek varlıklardan oluşmaktadır. Değişmez fiyatlı sözleşmelere bağlı olarak sağlanması dışındaki durumlarda parasal olamayan varlıklar arasında yer almaktadır. Geleneksel muhasebe yönteminde stoklar maliyet fiyatlarıyla değerlendirilmekte ve fiyat artışları yansıtılamadığı için aktifin gerçek değerinden daha düşük gözükmesine sebep olmaktadır. Enflasyonun stoklar ve firma üzerindeki etkisi stok devir hızına ve stoklara yapılan yatırımın toplam varlıklar içerisindeki oransal önemine de bağlı olarak değişebilmektedir. Stokların elde tutulma süresi ne kadar uzun olursa gerçek olmayan kâr tutarı daha fazla olmaktadır çünkü böyle bir durumda stokların satın alma fiyatı düşük, satış fiyatı ise fiyat yükselişleri sebebiyle yüksek olmaktadır.

Yıllara Yaygın İnşaat ve Onarım Maliyetleri: Yıllara yaygın inşaat ve onarım işleri yapan işletmelerin bu işleri dolayısıyla yaptıkları harcamaların izlendiği hesaptır. Bu hesap inşaat firmalarında çalışmaktadır. Bu hesap genel olarak parasal olmayan varlık olarak nitelendirilmekte ancak parasal olup olmadığı gelirin elde ediliş yöntemine göre belirlenebilmektedir. Elde ediliş yöntemleri tamamlama yöntemi ya da yüzde oranına göre tamamlama yöntemleri olarak adlandırılmaktadır. Tamamlama yöntemi kullanıldığı durumlarda yapılmakta olan iş için yapılan fiili harcamalar belirlenmekte ve her değer hesaba alındığı tarih dikkate alınarak düzeltilmektedir. Bu yöntemin kullanıldığı durumlarda söz konusu kalem parasal olmayan varlık olmakta ve ona göre düzeltme gerektirmektedir. Diğer yöntem olan yüzde oranına göre tamamlama yöntemi kullanılıyorsa söz konusu hesap alacak hesabı gibi değerlendirilmekte, parasal kalem olarak dikkate alınmakta ve düzeltme gerektirmemektedir. Bu şartlar altında da ‘elde bulundurma kaybı’ diğer alacak hesaplarında olduğu şekilde dikkate alınmaktadır. İki yöntemden herhangi birinin kullanılması enflasyon muhasebesi uygulaması sonucunu değiştirmemektedir (Uman, 2002, s.71-73).

Gelecek Aylara Ait Giderler: Gelecek aylara ait giderler peşin ödenen ve cari dönem içerisinde ilgili hesaplara kaydedilmemesi gereken gelecek döneme ait giderlerin izlendiği hesaptır. Bu ödemeler ileride kullanılacak hizmetlere karşılık ödemeler olduğu için enflasyon karşısında değerini korumakta ve dolayısıyla parasal olmayan varlık olarak dikkate alınmaktadır (Akdoğan-Tenker, 2001, s.690).

Mali Duran Varlıklar: İştirakler, firmaların doğrudan ya da dolaylı olarak diğer şirketlerin yönetimine ortak olmak amacıyla elde ettikleri hisse senetleri ve ortaklık paylarıdır. Bu hesapta iştirakte sahip olunan sermaye payının ve oy hakkının %20-%50 arasında olması gerekmektedir (SPK, 2001, s.1). Bu paylar işletmenin çeşitli avantajlarını korumak için elde tutulduğundan kısa sürede elden çıkartılmamaktadırlar. Bu da hisse senetlerinden farklarını göstermektedir. Mali duran varlıklar bilançoda maliyet değerleri ile gösterilmekte ve dolayısıyla fiyat değişikliklerinden etkilenmektedirler.

Maddi Duran Varlıklar: İşletme faaliyetlerinde kullanılmak üzere elde edilen ve tahmini yararlanma süresi bir yıldan uzun olan fiziki varlıklar ve bunların amortisman hesaplarının izlendiği hesaptır. Bu hesap içerisinde yer alan arsa ve araziler amortismana tabi değildir. Arsa ve araziler işletmede sonsuz denebilecek kullanım süresine sahip olan ve paraya çevrilme ihtimali düşük olan varlıklardır. Arsa ve arazilerin enflasyon dönemlerinde maliyet değerleri gerçek değerlerinin altında gerçekleşmektedir. Ancak bu kalemin dönem sonucuna ilişkin herhangi bir etkisi olmamaktadır çünkü bu kalemde gerçek olmayan kâr ancak satıldıkları zaman ortaya çıkmaktadır. Diğer kalemler amortismana tabi maddi duran varlıklardır. Bunların gerçek değerlerinde değişiklik olmamakta ancak nominal değerleri fiyat hareketlerine göre değişmektedir. Geleneksel muhasebe yöntemlerinde bu tutarlar maliyet değerleri ile gösterildiğinden ve amortismanlar da bu tutarlar üzerinden ayrılacağından amortisman tutarları gerçek değerlerin altında kalacak ve bu da duran varlıkların ekonomik değerlerinin korunmasını ve yenilenmesini olanaksız hale getirecektir. Bu şartlar altında amortisman giderleri olması gerekenden daha düşük gösterilmiş olacak ve buna bağlı olarak kâr tutarı da gerçeğin üstünde gözükecektir.

-Maddi duran varlıklar için başka önemli konu da arsa ve araziler ile yapılmakta olan yatırımlar dışında kalan maddi duran varlık kalemlerinin her yıl, Hazine Ve Maliye Bakanlığı tarafından yayınlanan yeniden değerleme katsayıları dikkate alınarak yeniden değerlemeye tabi tutulmalarıdır. Yeniden değerleme katsayıları TUİK in yayınladığı TEFE-genel değerlerindeki, ,ekim ayı da dahil olmak üzere, yıllık ortalama artış katsayısı olarak belirlenmekte ve takip eden yıl yeniden değerlemede kullanılmak üzere, her yıl aralık ayı içerisinde Resmi Gazete’de yayımlanmaktadır. Yeniden değerleme uygulanmış kalemler enflasyona göre düzeltilirken yeniden değerlemeden arındırılmış değerleri dikkate alınarak gerekli düzeltmeler yapılmalıdır.

Maddi Olmayan Duran Varlıklar: Bu hesap fiziksel varlığı bulunmayan ve işletmenin faydalandığı varlıklardan oluşmaktadır. Bunların satış değerleri bulunmadığı için paraya çevrilmeleri söz konusu olmamaktadır. Bu kalemler Vergi Usul Kanunu (VUK)’na göre 5 yılda bir itfa edilmek üzere aktifleştirilebilmektedir. Bu nedenle bu hesap fiyat hareketlerinden iki şekilde etkilenmektedir. Bunlardan ilki bu hesapta izlenen tutarlar enflasyon dönemlerinde olduklarından daha düşük değerler üzerinden bilançoda gösterilmektedirler. Diğer taraftan belirli süreler içerisinde itfa edileceklerinden nominal değerleri üzerinden ayrılan itfa payları sonucunda gerçek olmayan kâr tutarları oluşmaktadır. Bu sebeple bu kalemler parasal olmayan varlıklar arasında yer almaktadır.

Özel Tükenmeye Tabi Varlıklar: Belirli bir maddi varlıkla çok yakından ilgili bulunan veya tamamen tüketime tabi varlıklar için yapılan, ömrü üretim çalışmalarının zaman ve yoğunluğu ile sınırlı olan giderleri içermektedir. Bu giderler yapılan harcamanın toplamından oluşan maliyet üzerinden değerlenmekte ve parasal olmayan aktif kalemler arasında yer almaktadır.

Diğer Duran Varlıklar: Diğer Duran varlık kalemleri içerisinde yer alan gelecek yıllar ihtiyacı stoklar, stok değer düşüklüğü karşılıkları ve birikmiş  amortismanlar parasal olmayan varlıklar arasında yer almaktadır.

Enflasyonun Parasal Olmayan Pasif Kalemlere Etkileri

Yıllara Yaygın İnşaat ve Onarım Hak Edişleri: Yıllara yaygın taahhüt işleri yapan işletmelerin üstlendiği işlerden, gerçekleştirdiği kısım karşılığında aldıkları hak edişlerin izlendiği hesapları kapsamaktadır. Bu kalem de parasal olmayan pasifler arasında yer almaktadır.

Gelecek Aylara Ait Gelirler: Bu hesap bilançonun çıkarıldığı dönemi izleyen yıllara ait peşin tahsil olunan gelirlerden oluşmaktadır. Gelecek dönemlerde tahakkuk edecek gelirler peşin olarak tahsil edildiği için fiyat değişmeleri karşısında kullanılış biçimlerine göre gerçek değerlerini korumaktadırlar.

Öz Sermaye Kalemleri: Öz sermaye işletme sahiplerinin ve ortaklarının bilanço tarihinde işletmeye yapmış oldukları sermaye yatırımları ile işletme faaliyetleri sonucu sağlanan, henüz işletmeden çekilmemiş sermaye artışlarıdır. Geleneksel muhasebe uygulamalarında değer artışları göz önüne alınmadığı için öz sermaye olduğundan az gözükmektedir. Ayrıca öz sermaye kalemleri parasal değerler için kullanıldığında firma değer kaybına uğramaktadır. Bu kayıplar geleneksel muhasebede dönem sonucuna yansımadığı için dönem kârı olduğundan yüksek gözükmektedir

Sermaye Yedekleri ve Kâr Yedekleri: Sermaye yedekleri sermaye hareketleri sebebiyle meydana gelen ve işletmede bırakılan tutarlar, kâr yedekleri ise dağıtılmamış kârlardır. Ödenmiş sermayenin bir parçası olan hisse senedi ihraç primlerinin ve emisyon zararlarının da parasal olmayan kalemler gibi ve sermaye ile beraber düzeltilmesi gerekmektedir. Yasal yedeklerin de ayrıldıkları tarih esas alınarak düzeltilmeleri gerekmektedir. Düzeltmenin ilk yapıldığı dönemde diğer yedeklerde doğrudan bir düzeltme yapılmamakta ve düzeltilmiş bilançodan bakiye kullanılmaktadır. Söz konusu bakiye düzeltilmiş aktif toplamından düzeltilmiş yabancı kaynaklar toplamı ile olağanüstü yedekler hariç düzeltilmiş  özsermaye unsurlarının çıkarılması sonucunda elde edilen geçmiş yıllar kâr ya da zararı tutarı olmaktadır.

Enflasyonun Gelir Tablosu Kalemlerine Etkileri

-Gelir tablosu işletmenin faaliyet dönemine ilişkin gelir ve gider kalemlerinden oluşmaktadır. Gelir tablosu kalemlerinin tamamı parasal olmayan kalemler olmakta ve dolayısıyla her kalem ortaya çıktığı tarihteki düzeltme katsayısı ile düzeltilmektedir.

-Gelir tablosunda satışlar, ücretler, faizler enflasyonu yansıtmaktadır (Almer, 2002, s.4). Amortismanlar ise tarihi maliyetler üzerinden ayrıldıkları için enflasyonu yansıtmamaktadırlar. Satışların maliyetinin enflasyonun etkilerini yansıtması seçilen stok değerleme yöntemine bağlı olarak değişmektedir. İlk giren ilk çıkar (FIFO) yöntemi cari maliyetleri göstermemesi sebebiyle enflasyonun etkilerini tam olarak yansıtmamaktadır. Son giren ilk çıkar (LIFO) yönteminde ise son giren malın maliyeti esas alındığından gelir tablosunda cari maliyetlere daha yakın bir değer ile gösterilmesi sebebiyle enflasyonun etkisinin mali tablolara bir ölçüde yansıtıldığı söylenebilir.

-Gelir tablosunda satışların maliyetleri ve amortismanlar enflasyona göre düzeltildikleri takdirde vergi öncesi kârın daha düşük çıkması beklenmektedir. Enflasyona göre düzeltilmemiş mali tablolarda vergi öncesi kâr üzerinden kesilen vergiler de olması gerekenden yüksek olmakta ve bu da negatif nakit akışına sebep olmaktadır.

– Toparlamak gerektiğinde;  düzeltilmemiş gelir tablolarında net işletme kârları olması gerekenden daha yüksek gözükerek yanıltıcı olabilmekte ve buna bağlı olarak dağıtılan kârlar da olması gerekenden daha yüksek tutarda olmakta ve firma bir anlamda kârını değil, sermayesini dağıtmaktadır.

Enflasyonun Kamu Gelirleri Ve İşletmelerin Mali Yapıları Üzerinde Etkileri

-Sosyal Devlet veya müdahaleci Devlet anlayışının yerleşmesiyle, günümüzde devasa boyutlara varan kamu harcamalarının karşısında olağan yöntemlerle sağlanan kamu gelirleri yetersiz kalmakta ve bu durum kendini bütçe ya da kamu kesimi açığı şeklinde göstermektedir.

–  Bilindiği gibi, kamu kesimi açığının finansmanında; para basımı (emisyon), borçlanma (iç ve dış) ve vergiler (ek vergilerin konulması, vergi oranlarının yükseltilmesi veya vergi tarh, tahakkuku ile vergi tahsilatı arasındaki uçurumun azaltılarak vergi hasılatının artırılması, kayıt dışı ekonominin kayda alınması vs.) gibi temel araçlardan yararlanılmaktadır. Günümüzde gelişmekte olan bir çok ülke kamu açıklarının finansmanında sıkça emisyona başvurmaktadırlar. Ancak, kamu açıklarının Merkez Bankası kanalıyla para basılarak finanse edilmesi, yani; mali açığın parasallaştırılması veya monetizasyonu, para arzını artırarak enflasyona neden olmaktadır. Gerçi reel para talebindeki artışa bağlı bir parasal taban genişlemesi gerçekleşirse, devlet enflasyonist baskı yaratmadan da emisyon aracılığıyla gelir elde etme olanağına sahiptir. Başka bir deyişle, eğer para arzındaki artış, reel büyüme sonucu halkın reel para talebinde görülecek artıştan büyük değilse, hükümet enflasyonist baskı yaratmaksızın, para basmak suretiyle reel gelir elde edebilir. Literatürde buna senyoraj (seigniorage) geliri denilmektedir . 

    -Emisyon, para arzının artmasına ve fiyatlar genel seviyesinin yükselmesine neden olduğu bilinen bir gerçektir. Bu durum ise, bir taraftan elinde para tutan ve ya paraya bağlanmış alacak sahiplerinin bu varlıklarının değerini enflasyon oranında azaltarak reel para dengesi üzerinde vergiye tabi tutulması, diğer taraftan parasal getirisi bulunmayan veya düşük olan vadesiz mevduatın enflasyon vergisine  tabi tutularak Hazine ve bankalara kaynak aktarılmasına neden olmaktadır. Ayrıca hükümet, enflasyon nedeniyle, endekslenmemiş iç borçlarını daha ucuza ödeyerek, özel kesimden kamu kesimine bir kere daha kaynak aktarma imkanı yaratmaktadır .

-Bu fikirsel olgulardan dolayı, kimi iktisatçılar enflasyonun bir tür “gizli vergilendirme yöntemi” olduğu, böylece, devlet enflasyondan yararlanarak kanuna dayanmadan gelir elde ettiği görüşündedirler. Milton Friedman’a göre, “Enflasyonu önlemenin karşındaki gerçek engel, siyasaldır, iktisadi değildir. Çünkü, enflasyon sona erdirilirse devlet bir kanuna dayanmadan elde etmekte olduğu gelirden mahrum kalacak ve enflasyonun sona erdirilmesinde belki geçici olmakla birlikte gerileme ve işsizlik ortaya çıkacaktır. Böylece hükümetler, kamu harcamalarını artırmayı arzulayıp vergileri artırmaktan çekindiklerinde alternatif bir gelir kaynağı olarak enflasyona başvurmaktadır.

-Hükümetlerin kamu açıklarını gidermek amacıyla emisyona başvurmaları para arzının artmasına ve dolayısıyla fiyatlar genel düzeyinin yükselmesine neden olacaktır. Fiyatların yükselmesi ise, elinde para tutanlar ile alacaklarını  paraya bağlanmış kimselerin varlıklarının değerinde -genel pahalılanma oranında – bir azalma olacaktır. Nakit varlıklarının gerçek (reel) değeri azalan bu kimseler, enflasyon mekanizmasının, vergi yükünü sonunda getirip yüklediği mükellefledir. Bu nedenle enflasyon reel para dengesi üzerinde alınan bir vergi -her ne kadar vergi hukuku açısından bir vergi değilse de-olarak telakki edilebilmektedir. 

        –    Enflasyon vergi sistemi yoluyla da haksız kaynak transferine neden olmaktadır. Zira, enflasyon, maliye literatüründe, kamu gelirlerini artırıcı etkisi bakımından bir vergi, ama gelir dağılımı bozucu etkisi dolayısıyla da çok adaletsiz bir vergi olarak kabul edilir. Enflasyon, vergi sistemindeki sayısal büyüklükleri etkileyerek (gerekli ayarlamalar yapılmadığı ve önlemler alınmadığı takdirde), tarifeler (spesifik), istisna, muafiyet ve indirim tutarları ile artan oranlı tarife dilimlerinde aşınmalara neden olduğundan, mükellefin fiyat artışları ile birlikte gelirinde meydana gelen nominal artış dolayısıyla, ödeme gücü değişmediği halde, vergi yükünü artırarak haksız bir yüküne maruz bırakmaktadır. 

           – Advalorem tarifeli vergilerde, enflasyonun nispî vergi yükleri üzerindeki etkileri yatay-dikey adalet ilkeleri açılarından farklılık gösterir. Vergi matrahını ve vergi tarifesini etkileyen enflasyon, hem yatay hem de dikey olarak vergi adaletini bozar. Bu bağlamda, özellikle artan oranlı tarifeli gelir vergilerinde tarifenin yükselen bölümünde kalan mükellefler için vergi yükü artarken, tarifenin düzleştiği bölümde kalan mükellefler için mutlak yük değişmediği halde, nispî yük azalır, dolayısıyla dikey eşitlik bozulmuş olur . 

            -Enflasyonun artan oranlı tarife yapısına dayalı gelir vergisi üzerindeki birinci etkisi, artan oranlı tarife üzerinde yer alan ve belirli miktarlara göre ayarlanmış bulunan gelir dilimlerinin nominal gelir artışı karşısında başlangıçtaki etkinliğini yitirerek adeta düz oranlı bir tarifeye dönüşmesi şeklinde kendisini göstermektedir. Gerçekten, reel gelire nazaran nominal gelirin enflasyon nedeniyle hızla artması, özellikle düşük gelir gruplarının marjinal vergi oranlarını hızla arttırırken, gelirin belli bir miktarın üzerine çıkmasından sonra artan oranlılık etkisi ortadan kalkmakta ve tarife düz oranlı bir yapıya kavuşmaktadır . 

            -Ancak gerek reel, gerekse nominal gelir artışlarının vergi yükünü ne ölçüde artıracağı şu etkenlere bağlıdır:

           – Gelir vergisi tarifesi
          –  Gelir düzeyi
            -Gelirdeki artışın oranı (ya da tutarı).

           – Diğer taraftan, çok kısa dönem muamele amacı dışında para talep edilmiyorsa, gecelik işlemlere faiz veriliyorsa, dövize dönüştürme işlemi(para ikamesi) yapılıyorsa enflasyon vergisi yükünde toplumun büyük bir kısmı kurtulma olanağı elde etmiş olur . 

            -Monetizasyon, bir taraftan enflasyon vergisi yoluyla hükümete gelir sağlarken, diğer taraftan da, vergi tahsilatındaki gecikmeler ve vergi sisteminin nominal gelir esnekliği düşük olması durumunda, reel vergi gelirlerinde azaltıcı bir etki (Tanzi Etkisi) yapmaktadır. Diğer bir ifadeyle, makro açıdan bakıldığında, enflasyonun vergi sistemi üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkisi söz konusudur. Olumlu etkisi, vergi gelirlerinde enflasyon ile birlikte artış göstermesidir. Olumsuz yönü ise, verginin tahakkuk ile tahsil süreci arasında uzun bir sürenin geçmesi nedeniyle verginin reel değerini yitirmesi ve Hazinenin bundan zarar görmesidir. Böylece, monetizasyon, hükümete enflasyon vergisi yoluyla gelir sağlarken, öbür yönüyle de, reel vergi gelirlerini azaltarak mali açık düzeyini finanse etme işlevini büyük ölçüde yitirmektedir. Hatta bu iki etkinin büyüklüğüne göre yapılan kıyaslamada, bir çok kere kamu kesimi açığının büyümesine neden olduğu görülmektedir. Böylece, açıkların Merkez Bankası kaynaklarından karşılanması “enflasyon- kamu açığı” döngüsünü yaratacaktır. Diğer taraftan, enflasyon oranı artıkça nominal faiz oranlarının yükselmesi dolayısıyla, faiz ödemeleri ve bütçe açıkları süreğenleşecektir.

Vergisel Açıdan Enflasyon Muhasebesi

-Ülkemizdeki enflasyon verilerinin yüksek olması nedeniyle, özellikle maliyet bedeli ile değerlenen Amortismana Tabi İktisadi Kıymetler gerçek değerleri ile finansal tablolara yansıtılamamaktadır. Enflasyonist ortamlar genel kabul görmüş muhasebe ilkelerinden “parayla ölçülme” ve “maliyet esası” kavramlarının işlevlerini yerine getiremez hale getirmektedir.

-Bu aşınmayı önlemek için maliye bakanlığı 2003 yılına kadar ATİK.lerin yeniden değerlemesi imkanını getirmiş sonrasında da enflasyon düzeltmesi uygulamasıyla bilançodaki parasal olmayan kıymetlerin enflasyon oranları uygulanarak düzeltilmesine imkan sağlamıştır. Ancak gerekli şartların oluşmaması nedeniyle 2005 yılından itibaren enflasyon düzeltmesi yapılamamıştır.

-2018 yılında 7144 ve 2021 yılında 7326 sayılı kanunlarda Taşınmaz ve ATİK.lere yeniden değerleme imkanı tekrar getirilmiş nihayetinde de 7338 sayılı kanunla yeniden değerleme kalıcı hale getirilmiştir.  

-2021 sonu itibariyle enflasyon düzeltmesi şartlarının yeniden oluşuyor olması ve yeniden değerleme uygulamasının %2 oranında vergiye tabi olması nedeniyle yeniden değerleme yapmak konusunda kafalarda soru işareti oluşmaya başlamıştır.

Vergi usul kanunu mükerrer 298. Maddeye göre

Malî tablolarda yer alan parasal olmayan kıymetler aşağıdaki hükümlere göre enflasyon düzeltmesine tâbi tutulur.

1) Kazançlarını bilanço esasına göre tespit eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri fiyat endeksindeki artışın, içinde bulunulan dönem dahil son üç hesap döneminde %100’den ve içinde bulunulan hesap döneminde % 10’dan fazla olması halinde malî tablolarını enflasyon düzeltmesine tâbi tutarlar. Enflasyon düzeltmesi uygulaması, her iki şartın birlikte gerçekleşmemesi halinde sona erer.

Cumhurbaşkanı ; bu maddede yer alan % 100 oranını % 35’e kadar indirmeye veya tekrar kanunî seviyesine kadar yükseltmeye, % 10 oranını ise % 25’e kadar çıkarmaya veya tekrar kanunî seviyesine kadar indirmeye yetkilidir. hükmü yer almaktadır.

-Enflasyon düzeltmesi ile ilgili olarak 5024 sayılı Kanunla Vergi Usul Kanununda değişiklikler yapılmış ve düzeltme işlemine ilişkin ikili bir yaklaşım getirilmiştir.

-1/1/2004 tarihinden sonra düzenlenecek mali tabloların düzeltilmesine ilişkin esaslar Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinde;

-31/12/2003 tarihli mali tabloların düzeltilmesine ilişkin hükümler ise geçici 25 inci maddesinde yer almaktadır. 

12 Numaralı Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği ile getirilen hükümlere göre 698 hesap kodu ile parasal olmayan kıymetlerin düzeltilmesi sonucu oluşan farkların izlendiği hesap açılmıştır.

-VUK. Geçici 25. Maddeye göre İşletmelerin kuruluşundan 31.12.2003 tarihine kadar olan süre için hesaplanan enflasyon düzeltme farkları önce 698 hesaba, sonrasında da, olumlu farkları 502, olumsuz farkları 503 hesaba aktarılmış ve kar, zararla ilişkilendirilmemiştir.  

-Ancak V.U.K. Mükerrer 298. Madde gereğince 2004 yılı için hesaplanan enflasyon Düzeltme Hesabının bakiyesi, Dönem Kar/Zarar Hesabına devredilerek kapatıldı ve verilen bakiye türüne göre işletmenin dönem kar ya da zararına ilave edilmişti.

-İşletmenin kuruluşundan 2003 dönem sonuna kadar oluşan enflasyon düzeltme farkı V.U.K. geçici 25. Madde imkanı ile vergi dışı bırakılması 2 önemli sonuç doğurmaktadır;

– Öz Sermayesi zayıf firmalar düzeltme sonucu ortaya çıkan fark nedeniyle yüksek vergi ödemekten kurtulmuştur..

-Bu fark öz sermaye hesaplarından birine (502 hesap) aktarıldığı için ve bu tutarda enflasyon düzeltmesine tabi olduğundan, 2004 yılı enflasyon düzeltmelerinde bilançolarda zarar oluşturmuştur

-Bu hüküm sonraki yıllar içinde geçerli olduğu için, yılsonu itibariyle hesaplanacak enflasyon düzeltmesi farkı, işletmeler için kar ya da zarar oluşturabilecektir. İşletmelerin temel sorununun sermaye eksikliği olması nedeniyle enflasyon düzeltmesi sonucu yüksek karlar oluşabilir. Dolayısıyla enflasyon düzeltmesi olumlu farkı üzerinden mevcut yaşanılan sene için belirlenen Kurumlar Vergisi oranıyla Kurumlar Vergisi ödemekle karşı karşıya kalınabilecektir. 

Ve toparlamak gerektiğinde; 19 yıldır enflasyon düzetmesi yapılmadığı düşünüldüğünde, 2003 yılında olduğu gibi enflasyon düzeltmesi farklarının 502-503 gibi öz sermaye hesaplarına alınması ve vergi dışı bırakılması işletmelerin zor durumda kalmasını önleyecektir.

Türk Vergi Sistemindeki Enflasyonun Mali Tablolar Üzerindeki Etkilerini Gidermeye Yönelik Muhasebe Uygulamaları

Türk Vergi Sistemi, özünde Alman vergi hukukçusu Neumark tarafından hazırlanmış olan Alman Vergi Mevzuatı’ndan yararlanılarak hazırlanmış ve dolayısıyla istikrarlı para sistemi esasına dayandırılmıştır. Fakat bu varsayımın ülkemizde gerçekleşememesinden dolayı sorunlar yaşanmıştır. Buna bağlı olarak enflasyonun etkilerini kısmen gidermek amacıyla Türk Vergi Sisteminde çeşitli endeksleme ve vergi erteleme uygulamaları getirilmiştir. i. Amortismana Tabi Varlıklarda Yeniden Değerleme Hükümleri: Yeniden değerleme ilk olarak 1983 yılında 21.1.1983 tarih ve 2791 sayılı kanunla sınırlı da olsa bir defa olmak üzere uygulanmış, 1984 yılından itibaren bu kısmi uygulama süreklilik kazanmıştır.

-Yeniden değerleme oranları;  TUİK’in yıllık enflasyon hesapları üstünden yeniden değerleme katsayıları tespit edilmekte ve yayınlanmaktadır. İşletmeler sabit kıymetlerini ve amortismanlarını bu katsayı ile çarpmaktadırlar. Bilanço esasına göre defter tutan gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri bilançolarında yer alan sabit kıymetleri ve bunlarla ilgili amortismanları her hesap dönemi sonu itibarıyla kanunda belirtilen şartlarla yeniden değerleyebilmektedirler (İstanbul Mülkiyeliler Vakfı, 1990, s.7). Bu yöntem kullanılarak enflasyona göre kısmi bir düzeltme yapılmaktadır. Amortismana tabi varlıklarda yeniden değerleme uygulaması 213 sayılı VUK’nun 298 no’lu mükerrer maddesinde düzenlenmiştir.

-Duran Varlık Yenileme Fonu: İşletmelerin varlıklarında yer alan amortismana tabi duran varlıkların satışından elde edilen kârların ve sigortadan alınan tazminatların tekrar yatırıma dönüşmesini sağlamak ve işletme içinde kaynak yaratmak amacına yönelik bir çeşit teşvik uygulamasıdır. Enflasyon ortamlarında ayrılan amortismanlar duran varlıkların yenilenmesine yeterli olmamaktadır. Duran varlık yenileme fonu uygulaması ile gerçek olmayan kârların vergilendirilmesi önlenmekte ya da ertelenmektedir. Örneğin bir sabit kıymet satılıp yerine yenisinin alınması düşünülüyorsa oluşan kâr yenileme fonu adındaki pasif hesaba kaydedilmekte ve bu da üç yıl vergi dışı tutulabilmektedir. Yenileme fonu yöntemi enflasyon kârlarının vergilendirilmesini engellemekte ya da ertelemektedir ve bu sebeple bir çeşit kısmi enflasyon muhasebesi yöntemi olarak nitelendirilmektedir.

-Gayrimenkul iştirak hissesi ve amortismana tabi malların satışında, arsaların inşaata tahsisinde, bu varlıkların maliyetlerinin yeniden değerleme katsayısı ile revize edilmesi bu varlıkların elden çıkarılırken maliyet bedellerinin artırılmasını sağlamaktadır.

-Son Giren İlk Çıkar (LIFO) Yöntemi;  satılan malların maliyetlerini cari değerlere yaklaştırılarak dönem sonu stok değerini düşürerek dönem sonu kâr tutarını azaltmaktadır (VUK madde 274-275). Ancak bu yöntemin sakıncaları bulunmaktadır. Bu şekilde yapılan değerlemede bilançoda yer alan stok kalemi cari değerle belirtilmemekte ve bu da firmanın işletme sermayesi hakkında yanlış bilgi vermektedir. Ayrıca yüksek enflasyon dönemlerinde stok devir hızı çok yüksek olmadığı sürece cari değerlerle maliyetler arasındaki fark giderilememektedir. Bu sebeple LIFO yöntemi yalnız başına çözüm olamamaktadır. Litertürde bu konuda daha uygun bir yöntem olarak Ayarlanmış LIFO yöntemi belirtilmiştir. Ayarlanmış LIFO yönteminde bilançoda yer alan stokların en eski değerlerle gösterilmesi önlenerek, bilanço gününe yakın tarihteki maliyet değeri ile değerlenmesi sağlanmaktadır (Yüksel, 1997).

-Bilanço esasına göre defter tutan mükellefler isterlerse amortismana tabi değerlerini azalan bakiyeler (hızlandırılmış amortisman) usulü ile yok edebilmektedirler. Yüksek enflasyon ortamlarında amortismanlar işlevini yerine getirememektedir çünkü sabit kıymetlerin yenilenebilmesi amacıyla ayrılan amortismanlar enflasyon karşısında değerlerini kaybetmekte ve varlıkların ömrü bittiği zaman da yenilenmesi için yeterli olamamakta ve ayrıca dönem kârının gerçek değerinden daha yüksek gözükmesine sebep olmaktadır. Bu sebeple vergi sisteminde kısmi de olsa düzeltme getirilmiştir. Azalan bakiyeler amortisman yöntemi ile duran varlıkların ilk alındığı yıllardan sonraki yıllara oranla daha fazla, yüzde kırka kadar olabilen oranlarda, amortisman ayrılması sonucunda vergi matrahı ilk yıllar için azaltılmaktadır. Bu yöntem enflasyon muhasebesi yöntemi olmamakla beraber enflasyon ortamında bu yönteme göre amortisman ayıran işletmeler normal amortisman uygulayan işletmelere göre vergideki ertelemeye bağlı olarak enflasyondan daha az etkilenmektedirler. Ancak amortisman oranlarının enflasyon oranları altında kaldığı durumlarda bu yöntem de yetersiz kalmaktadır.

-Alacak ve Borç Senetlerinin Reeskontu: Vadesi gelmemiş senede bağlı alacaklar ya da borçlar değerleme gününün değerine getirilebilmektedir. Böylece gerçek borç-alacak tutarı ve gerçek kar ortaya çıkmaktadır. Alacak ve borç senetlerindeki vade farkları reeskont işlemi ile giderilmeye çalışılmaktadır. Burada kullanılan faiz oranı açıklanmışsa açıklanan oran, açıklanmamışsa Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından belirlenen resmi iskonto oranı olmaktadır. Bu uygulama ile enflasyonun dönem kârına etkisi reeskont ve vergi ertelemesi ile yok edilebilmektedir (İstanbul Mülkiyeliler Vakfı, 1990, s.9).

-Gayri Menkul ve İştirak Hisseleri Satışlarından Doğan Kârın Sermayeye Eklenmesindeki Vergi Bağışıklığı: Gayri menkullerin ve iştirak hisseleri satışlarından oluşan gelir ve kârlar sermayeye ilave edildikleri takdirde söz konusu yılda kurumlar vergisinden muaf tutulmaktadır. Bu uygulama ile öz sermayenin erimesi önlenmekte ve öz kaynak güçlendirilmektedir.

-Maliyet Bedeli Artırımı: Enflasyondan sağlanan gerçek olmayan kârların vergi dışı bırakılması ve işletmelerin öz kaynaklarını artırarak mali yapılarını sağlamlaştırmaları sağlanmaktadır.

-Yatırım İndiriminde Yeniden Değerleme Uygulaması: Türkiye’de uygulanan yatırım teşviklerinden en önemlisidir. Uygulamanın amacı işletmelerin kazançlarından düşemedikleri yatırım harcaması tutarlarını sonraki yıllarda enflasyon nedeniyle uğramış oldukları zararları telafi ederek indirmelerini sağlamaktır. Bu teşvik sisteminde yapılan yatırım tutarı işletmenin faaliyete geçmesinden sonra elde edeceği kârdan düşülmektedir. Ancak firma kâra geçene kadar olan süre içerisinde yatırım tutarı enflasyon karşısında değer kaybetmektedir. Bunu önlemek için yatırım indirimlerinde enflasyona endeksleme getirilmiştir

Türkiye Muhasebe Standardı 29 (TMS 29) Yüksek Enflasyonlu Ekonomilerde Finansal Raporlama

-Geçerli para birimi yüksek enflasyonlu bir ekonominin para birimi olan işletmelerin, konsolide finansal tabloları da dahil olmak üzere, tüm temel finansal tablolarında uygulanmaktadır.

 -Yüksek enflasyonlu bir ekonomide, faaliyet sonuçlarının ve finansal durumun düzeltme yapılmaksızın yerel para biriminde raporlanması anlamlı ve faydalı değildir. Para satın alma gücünü öyle bir oranda kaybeder ki, farklı zamanlarda meydana gelen işlemlerin veya diğer olayların tutarlarının karşılaştırılması, aynı hesap döneminde bile yanıltıcı olmaktadır.

– Yüksek enflasyonun varlığına ilişkin kesin bir oran tanımlamaz. Finansal tabloların bu Standarda göre düzeltilmesinin ne zaman gerekli hale geleceği konusu bir takdir meselesidir. Yüksek enflasyon, bir ülkenin, bunlarla sınırlı kalmamak üzere, aşağıdakileri de içeren ekonomik özelliklerce belirlenmektedir:

 a) Nüfusun çoğunluğu; servetini parasal olmayan varlıklarda ya da nispeten istikrarlı bir yabancı para biriminde tutmayı tercih eder. Elde tutulan yerel para, satın alma gücünü korumak üzere hemen yatırıma dönüştürme vb suretlerle değerlendirilmelidir.

b) Nüfusun çoğunluğu ; parasal tutarları yerel para biriminden değil, nispeten istikrarlı bir döviz cinsinden dikkate alır. Fiyatlar da bu döviz cinsinden belirlenebilir;

c) Kredili satış ve satın almalardaki fiyatlar; süre kısa bile olsa, kredi süresi boyunca satın alma gücünde beklenen zararları karşılayacak şekilde belirlenir;

d) Faiz oranları, ücretler ve fiyatlar; bir ‘fiyat endeksi’ne bağlıdır ve

e) Son üç yılın kümülatif enflasyon oranı %100’e yaklaşmakta ya da aşmaktadır.

– Aynı yüksek enflasyonlu ekonominin para biriminde raporlama yapan tüm işletmeler bu Standardı aynı tarihten itibaren uygular. Bu Standart, raporlama yapılan para birimine sahip olan ülkede yüksek enflasyonun mevcut olduğunun tespit edildiği raporlama döneminin başından itibaren tüm işletmelerin finansal tablolarına uygulanmaktadır.

Fiyatlar Genel Seviyesi Muhasebesine Göre Finansal Tabloların Düzeltilmesi

– Fiyatlar genel seviyesi muhasebesi fiyat genel değişimlerinin finansal tablolarda yarattığı olumsuz etkileri ortadan kaldırmak ve fiyat değişimlerinin işletmenin iktisadi koşullarında ortaya çıkardığı değişimi belirlemek için finansal tablo kalemlerinin genel fiyat endeksleri kullanılarak düzeltilmesi gerektiğini ifade eden bir yöntemdir (Gücenme, 1996: 61).

-Fiyatlar genel seviyesi muhasebesinin amacı, enflasyon nedeniyle güvenilirliğini kaybeden ve gerçeğe uygun bilgi sunumundan oldukça uzaklaşan finansal tablo kalemlerini aynı satın alma gücüne sahip para birimi üzerinden göstererek güvenilir hale getirmek, gelir ve giderleri cari para tutarları üzerinden göstererek faaliyet karının gerçek durumunu ortaya koymak ve parasal kalemleri elde tutmaktan dolayı işletmelerin karşı karşıya kaldığı enflasyon kazanç veya kayıplarını ortaya koymaktır (Açık, 2006: 353).

Fiyatlar genel seviyesi muhasebesine göre enflasyon düzeltmesi yapılırken, istenilen hedeflere ulaşılabilmesi amacıyla aşağıda sıralanan adımların gerçekleştirilmesi gerekmektedir (Yüksel, 1997: 45-50).

Tarihli maliyetler üzerinden hazırlanan son iki yıla ait finansal tabloların temin edilerek, kullanılacak düzeltme endeksinin tespit edilmesi ve buna göre düzeltme katsayılarının belirlenmesi,

– Parasal olan ve parasal olmayan varlık ve borç kalemlerinin tespit edilmesi,

– Cari yıla ait bütün parasal olmayan tutarların incelenmesi ve bunların aktifleştirildiği tarihlerin tespit edilmesi,

-Cari yıla ait gelir tablosunda yer alan gelir, gider, dağıtılan ve dağıtılmamış kardaki değişimler incelenerek, bu değişimlerin ne zaman meydana geldiğinin ve sonuca dâhil edildiğinin tespit edilmesi,

– Parasal olmayan kalemlerin cari para birimi üzerinden düzeltilmesi,

– Dönem başı bilançosunda yer alan parasal tutarların cari para birimi üzerinden gösterilmesi,

– Parasal olmayan kalemlerin cari para birimi üzerinden ifade edilmesinin ardından “düzeltilmiş maliyet veya cari maliyet değerinden küçük tutarda olanıyla değerleme” kuralının dikkate alınması,

– Parasal kalemlere ilişkin değerleri elde tutmaktan kaynaklanan enflasyon kayıp veya kazancının tespit edilmesi,

– Bir önceki yıla ait düzeltilmiş finansal tabloların cari yılın satın alma gücü tutarı üzerinden gösterilmesi.

-Fiyatlar genel seviyesi muhasebesinde varlıklar ve borçlar öncelikle parasal ve parasal olmayan kalemler olarak ayrıma tabi tutulmaktadır. Nakit ve nakitle tahsil edilecek ve ödenecek kalemler olarak ifade edilen parasal kalemler enflasyona göre düzeltilmemektedir. Bunun nedeni, parasal varlıkların geleneksel muhasebe anlayışıyla düzenlenen finansal tablolarda cari satın alma gücü ile yer almakta olmalarıdır (Özulucan, 2002b: 30-31 ).

Bu yöntemde endeks yardımı ile düzeltilmesi gereken kalemler, tarihi değerleri cari değerlerinden farklı olan stoklar, maddi duran varlıklar, hisse senetleri vb. parasal olmayan kalemlerdir. Bu bölümde, bir işletmenin finansal tablolarının enflasyonist dönemde bulunulduğu varsayımıyla TMS 29’un önerdiği fiyatlar genel seviyesi muhasebesine göre düzeltilmesine ilişkin örnek uygulama yapılmaktadır.

Fiyatlar Genel Seviyesi Muhasebesine Göre Finansal Tabloların Düzeltilmesi Neticesi Ortaya Çıkan Sonuçların İşletme Üzerine Etkileri

-Enflasyona göre düzeltme öncesi ve düzeltme sonrası ortaya çıkan durumun finansal tablolar ve işletme üzerinde birtakım etkileri bulunmaktadır. Bu etkileri aşağıdaki gibidir:

-Parasal aktif kalemlerin enflasyon ortamında nominal değerleri değişmeyip, satın alma güçleri azalmakta ancak bu satın alma gücü kayıpları gelir tablosuna yansıtılmadığı için dönem kârı gerçekte olduğundan yüksek görünmektedir. Bu da fazla kar dağıtımına ve vergilendirmeye neden olmaktadır.

-Parasal pasif kalemlerinin de enflasyon ortamında satın alma güçleri azalmaktadır. Bu durum, parasal aktif kalemlerinin tersine parasal pasif kalemlerinin enflasyon ortamında reel değerleri azalacağı için bilançoda gerçek değerlerinin altında izlenmesine neden olduğundan işletmeye ekstra bir kazanç sağlamaktadır.

-Parasal olmayan aktif kalemlerinin enflasyon ortamında satın alma güçleri değişmeyip, nominal değerleri değişmektedir. Örneğin tarihi değeriyle kayıtlara alınan maddi duran varlıklar için ayrılan amortisman tutarı enflasyonist dönemlerde daha az olmaktadır. Bunun sonucunda da fiktif kar ortaya çıkarak dönem karı gerçekte olduğundan daha yüksek tutarda finansal tablolarda yer almaktadır.

-Parasal olmayan pasif kalemlerinin ise enflasyon ortamında satın alma güçleri değişmeyip, nominal değerleri değişmektedir. Örneğin, özsermaye parasal olmayan kalemlerin finansmanında kullanılmış ise, enflasyon dönemlerinde parasal olmayan varlıkların değeri artacağı için özsermayenin değeri de artmaktadır. Ancak geleneksel muhasebeye göre bu artış hesaplarda görünmemekte ve parasal olmayan aktif ve özsermaye tutarları gerçekte olduğundan daha yüksek tutarda finansal tablolarda yer almaktadır.

-Parasal olmayan pasif kalemlerinin ise enflasyon ortamında satın alma güçleri değişmeyip, nominal değerleri değişmektedir. Örneğin, özsermaye  parasal olmayan kalemlerin finansmanında kullanılmış ise, enflasyon dönemlerinde parasal olmayan varlıkların değeri artacağı için özsermayenin değeri de artmaktadır. Ancak geleneksel muhasebeye göre bu artış hesaplarda görünmemekte ve parasal olmayan aktif ve özsermaye tutarları gerçekte olduğundan daha yüksek tutarda finansal tablolarda yer almaktadır.

-Parasal aktif kalemleri parasal pasif kalemlerinden fazla olan işletmelerde satın alma gücü kaybı yaşanır ve bu satın alma gücü kaybı gelir tablosuna yansıtılamadığı için dönem karı tutarı olduğundan fazla görünür. Bu durum, elde edilmemiş olan karın dağıtılmasına veya fazladan vergilendirilmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla, işletmenin karını değil sermayesini dağıtmasına neden olmaktadır.

-Parasal pasif kalemleri parasal aktif kalemlerinden fazla olan işletmelerde ise satın alma gücü kazancı ortaya çıkar ve dönem karı olduğundan düşük görünür. Bu durumun vergi avantajı gibi olumlu bir etkisinin bulunduğu ifade edilebilirse de, düşük dönem karı nedeniyle işletmenin kredibilitesi olumsuz yönde etkilenebilmektedir.

TMS 29 Yüksek Enflasyonlu Ekonomilerde Finansal Raporlama Standardı Çerçevesinde Yapılan Düzeltme İşleminin Finansal Analiz Sonuçları Üzerine Etkileri

-Geleneksel muhasebeye göre hazırlanan finansal tabloların enflasyonist ortamlarda cari değerlerle gösterilmesi için TMS 29’un önermiş olduğu fiyatlar genel seviyesi muhasebesine göre düzeltilmesi, finansal analiz sonuçları üzerinde de etkili olmaktadır. Çünkü finansal analiz, finansal tablolardaki bilgilerden yararlanılarak yapılmakta ve bu bilgiler düzeltme işlemine tabi tutuldukları için finansal analiz sonuçları da değişiklik göstermektedir.

Finansal analiz, işletmelerin finansal durumu ile finansal açıdan gelişiminin istenilen düzeyde olup olmadığını tespit etmek amacıyla finansal tablolardaki değişimlerin ve birbiriyle ilişkili kalemlerin zaman içinde göstermiş oldukları değişimlerin incelenmesi ve istenildiğinde daha önceden tespit edilen standart ve sektör ortalaması ile karşılaştırılarak değerlendirilmesi faaliyetleri olarak tanımlanabilmektedir (Çabuk ve Lazol, 2013: 151).

-Finansal tabloların analizinde; karşılaştırmalı analiz, dikey analiz, trend analizi ve oran (rasyo) analizi tekniklerinden yararlanılmaktadır.

Oran analizi tekniği, finansal tablolarda bulunan iki kalem arasındaki eğilimlerin matematiksel olarak ifade edilmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Bu şekilde hesaplanan oranlar yüzde şeklinde gösterilmektedir. Oran analizinden yararlanırken fazla sayıda oran hesaplamak mümkün ise de, birbiriyle anlamlı ilişki kurulabilecek kalemlere ilişkin oranları hesaplamak daha anlamlı sonuçların ortaya çıkmasını sağlamaktadır (Doğan, 2003: 66).

Oran analizinde yararlanılan likidite oranları, işletmelerin kısa vadeli borçlarını ödeme yeterliliğini tespit etmek amacıyla kullanılırken, işletmenin uzun vadeli borç ödeme gücünün ve varlıkların finansmanında hangi kaynakların kullanıldığının tespit edilmesi için mali yapı oranlarından yararlanılmaktadır. Faaliyet oranları ise, işletmenin faaliyetlerinde kullandığı varlıkların ne düzeyde etkin ve verimli kullanıldığını belirlemek amacıyla kullanılmaktadır. İşletmenin faaliyetleri sonucu ne ölçüde etkin yönetildiğini ve başarısını tespit etmek amacıyla da karlılık oranlarından yararlanılmaktadır.

Dikey analiz, şirketin en az 2 dönem olmak üzere mali verileri incelenir ve yüzdesel artış ve azalışları analiz edilmektedir.

Trend analizi yönteminde; bir baz yıl kabul edilmekte ve ilgili yıla ait tutarlar 100 kabul edilerek diğer yıllardaki verilerin baz yılına göre yüzde olarak değişimi hesaplanmaktadır. Bu sayede yıllara göre mali tablolarda yer alan kalemlerin artış ve azalışları belirlenerek şirketim gelişimi ve eksik yönlerini inceleme fırsatı vermektedir.

-Trend analizinde inceleme dönemi uzun tutulursa analiz daha başarılı sonuçlar vermektedir.

Trend analizi yapılırken baz alınan yıl ve karşılaştırılan yılı piyasada dengesinin aynı doğrultuda olması daha doğru sonuçlar verir. Örneğin, piyasaların iyi olduğu bir yıl ile kriz dönemi yaşanan bir yılı karşılaştırmak trend analizinde doğru ve etkin sonuçlar vermemektedir.

Trend Analizi Formülü: (İlgili Yıldaki Hesap Tutarı/Baz Yıldaki Tutar)x100

SONUÇ

Enflasyonu öncelikle iktisadi açıdan kısaca tanımlamak gerekirse; “Fiyatlar genel düzeyinin sürekli artış göstermesi” durumudur.

Enflasyon muhasebesi, yüksek enflasyonlu ekonomilerde faaliyet gösteren şirketlerin finansal tablolarının mevcut ekonomik koşullar sebebiyle ne tutarda bir kayıp veya kazanç ile karşı karşıya kaldığının hesaplamasını sağlamaktadır.

-Vergi kanunları açısından fiyat endeksindeki artışın (Yurt içi ÜFE), içinde bulunulan dönem dahil son üç hesap döneminde %100’den ve içinde bulunulan hesap döneminde %10’dan fazla olması halinde mali tablolarını enflasyon düzeltmesini zorunlu tutan bir uygulamadır.

-31.12.2021 tarihi itibarıyla enflasyon muhasebesini gerektiren şartlar oluşmuş olup, VUK Geçici 33’üncü madde ile uygulama 31.12.2023 tarihine ötelenmişti

-Enflasyon muhasebesi hem mevcut fiyatların net değerinin bulunması açısından hem de net fiyatlara göre muhasebesel işlemlere tabi tutularak hazırlanan finansal tabloların ekonomik ve finansal açıdan doğru göstergeleri sunmasını amaçlayan bir uygulamadır.

– Enflasyonist ortamlarda enflasyonu önleyici uygulamaların yer aldığı dezenflasyonist politakalarla da uyumlu olan enflasyon muhasebesi;  fiyat istikrarının ve finansal istikrarın sağlanmasının yanı sıra ekonomik ve finansal çevrelerde karar alıcı mekanizmalar için doğru ekonomik ve doğru finansal tabloların sunulmasına katkıda bulunan bir uygulamadır.

-Enflasyonist ortamın yerini fiyat istikrarına bıraktığı döneme geçilene kadar en büyük yardımcımız olacak uygulamalardan olan enflasyon muhasebesi ; umarım ülkemizin finansal ve ekonomik istikrar hedefine de ; enflasyonla mücadele politikalarına da doğru katkıları yapması en büyük temennidir…

.

Kaynakça

https://www3.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE/tezler/aylincelik.pdf

https://dergiler.ankara.edu.tr/xmlui;/bitstream/handle/20.500.12575/52562/5373.pdf?sequence=1&isAllowed=y

https://www.mevzuatdergisi.com/1999/06a/01.htm

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3166659

https://dergipark.org.tr/tr/pub/usaksosbil/issue/21660/232931

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1869587

– https://dergipark.org.tr/tr/pub/ksbd/issue/73127/1165484

https://www.kgk.gov.tr/Portalv2Uploads/files/DynamicContentFiles/T%C3%BCrkiye%20Muhasebe%20Standartlar%C4%B1/TMSTFRS2018Seti/TMS/TMS_29_2018.pdf

– https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/50418/mod_resource/content/1/hafta-07.pdf

https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/50420/mod_resource/content/1/hafta-08.pdf

https://www.tmud.org.tr/images/yayinlarimiz/05042023152430-enflasyon-muhasebesi.pdf

https://www.zerenmm.com/yayinlar/bultenler/dikey-yuzde-yontemi-ile-analiz.php

https://tr.linkedin.com/pulse/parasal-ve-olmayan-kalemler-meltem-ak%C3%B6z#:~:text=Standartlarda%20parasal%20kalemler%20ve%20parasal,%C3%A7ok%20de%C4%9Ferleme%20h%C3%BCk%C3%BCmlerine%20y%C3%B6nelik%20standartlard%C4%B1r.

MÜCTEBA ONURHAN ÖZMUMCU

DENETÇİ-EKONOMİST

Bunlar da hoşunuza gidebilir...