Makro İktisat Vergi

BÜYÜK SIFIRLAMA TEORİSİ VE YENİ NESİL VERGİLEME

Büyük Sıfırlama Nedir?
2020 yılı Mayıs ayında Galler Prensi Prens Charles ve Dünya Ekonomik Forumu Başkanı
Klaus Schwab tarafından ortaya atılan “Büyük Sıfırlama (Great Reset)” kavramı, 2021 yılı
Ocak ayında yapılan Sanal Davos toplantısının ana teması oldu. Büyük Sıfırlama fikrini ortaya
atanlara göre dünya 1929 yılında yaşanan Büyük Buhran’dan sonraki en büyük krizi şu an
Covid-19 sebebiyle yaşamaktadır. Covid-19’un ekonomik büyüme, kamu borcu, istihdam ve
insan refahı üzerinde çok ciddi ve uzun vadeli etkileri olacaktır. Schwab’a göre Covid19’un yol
açtığı bu durum bir fırsat penceresi olarak görülmeli ve pandemi esnasında ülkelerin bazı
alanlarda gösterdiği birlikte çalışma ve yardımlaşma performansı bundan sonraki ekonomik
düzenin de belirleyici bir özelliği olmalıdır. Kapitalizmin ana söylemleri olan serbest piyasa,
serbest ticaret ve rekabetçilik 1950lerden bugüne kadar dünyaya çok şey kazandırmıştır.
Ekonomik göstergeler tarihte hiçbir zaman olmadığı kadar iyileşmiştir. Ancak bu büyüme artık
sona gelmiş ve Covid-19 ile birlikte kapitalizmin yarattığı gelir adaletsizliği, çevre sorunları ve
ekonomik sıkıntılar gittikçe artmış, yani kapitalizme yeni bir sıfırlama yapma vakti gelmiştir
(Schwab, 2020a). Schwab’a göre Covid-19 sürecinde daha etkin olan ve güçlenen devlet
aracılığı ile kapitalizmin dönüştürülmesi mümkündür. Daha yaşanılabilir bir dünya için
eğitimden sosyal sözleşmelere ve çalışma koşullarına kadar toplum ve ekonomilerin aksayan
tüm yönlerini yenilemek ve dönüştürmek, ayrıca bu amaç doğrultusunda birlikte ve hızlı
hareket etmek gerekmektedir. Kısacası, büyük sıfırlama yepyeni bir sisteme geçmek değil,
kapitalizmin yeniden kurgulanması ve aksayan yönlerinin değiştirilmesi olarak ifade
edilmektedir.
Schwab (2020b)’a göre Büyük Sıfırlamanın üç ana bileşeni vardır. Birinci bileşene göre pazarı
daha adil sonuçlara yönlendirmek amacıyla hükümetler koordinasyonu iyileştirmeli, ticari
düzenlemeler geliştirmeli ve “paydaşlar ekonomisi” için uygun koşullar yaratmalıdır. Ayrıca
hükümetler, daha adil sonuçları teşvik eden ve şimdiye kadar gecikmiş olan reformları
uygulamalıdır. Ülkeye bağlı olarak değişecek olan bu reformlar servet vergilerindeki
değişiklikleri, fosil yakıt sübvansiyonlarının geri çekilmesini, fikri mülkiyet, ticaret ve rekabeti
düzenleyen yeni kuralları içermektedir. Büyük Sıfırlamanın ikinci bileşeni, yatırımların eşitlik
ve sürdürülebilirlik hedeflerini de desteklemesini sağlamaktır. Bu noktada birçok hükümetin
uyguladığı büyük ölçekli Covid-19 kurtarma paketleri de bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Avrupa Komisyonu, Covid-19 için 750 milyar Avro tutarında bir kurtarma fonu planı
açıklamış; ABD, Çin ve Japonya’nın da iddialı ekonomik canlandırma planları olduğu
görülmüştür. Bütün bu fonlar hem Covid-19’un olumsuz ekonomik etkilerinden korunmak hem
de yeşil çevre, eşitlik ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için kullanılmalıdır. Schwab
(2020b) bu fonların yanı sıra özel kuruluşlardan ve emeklilik fonlarından gelen yatırımları da
eski sistemdeki çatlakları tamir etmek için değil, uzun vadede daha dayanıklı, eşitlikçi ve

sürdürülebilir olan yeni hedefler için kullanmayı önermektedir. Örneğin bu fonlar yeşil bir
kentsel altyapı inşası veya firmaların çevresel, sosyal ve yönetişimsel (Environmental, Societal
and Governmental Goals) performanslarını iyileştirmek için kullanılabilir. Büyük Sıfırlama’nın
üçüncü bileşeni Dördüncü Sanayi Devrimi’nin kazanımlarını özellikle sağlık ve sosyal alandaki
sorunları çözmek ve kamu yararını desteklemek için kullanmaktır. Covid-19 krizi sırasında
şirketler, üniversiteler ve diğer kurumlar teşhis, tedavi ve aşı geliştirmek için güçlerini
birleştirmiş ve verimli sonuçlar elde edilmiştir.


Paydaş Kapitalizmi
Paydaş kapitalizmi şirketlerin yalnızca kâra odaklanmak yerine çalışanlarının, müşterilerinin,
yerel topluluklarının, yani paydaşlarının da çıkarlarını korumaya çalıştığı bir sistemdir.
Kavram, Milton Friedman’ın 1970’lerde savunduğu hissedar kapitalizmi kavramına bir karşı
çıkış olarak ortaya atılmıştır. Hissedar kapitalizmi sisteminde şirketlerin bir numaralı amacı,
şirket sahipleri için kârı maksimize etmektir ve çoğu bireyin hissedar kapitalizmi sempatisi
burada sona erer. Şirketlerin tek odak noktasının kâr olduğu bir sistem, kolaylıkla kurumsal
açgözlülüğün kızgınlığına yol açabilir.
Elbette, bu sistem finansal bir zenginlik yaratarak bazılarını harcayabileceklerinin ötesinde
zenginleştirmiştir. Ancak bu zenginlik kasırgası dünyanın kaynaklarının yağmalanmasına
neden olarak arkasında yeniden inşa etmemiz gereken bir yıkım da bırakmıştır. İşçilerin düşük
ücretler ile çok çalıştırılmasına ve fakat yoksulluk içinde kalmalarına neden olup insanlığın en
kötü özelliklerini ortaya çıkarmıştır. Yani tipik bir kapitalizm modeli -tüccarlardan dev
şirketlere evrilen, şehirler inşa eden, insanı aya gönderen ve aynı zamanda savaşlar çıkaran,
kaynakları tüketen ve insanları arkasında bırakan – hissedarların lehinedir. Bu sebeple şirketler,
itibarlarını kurtarmak için de olsa, başka bir yol daha olduğu gerçeğini keşfettiler ve paydaş
kapitalizmi terimini savunmaya başladılar.
Paydaş kapitalizmi, mentalitenin kârdan diğer performans alanlarıyla dengelenmesine doğru
değiştirilmesidir. Hissedar kapitalizmi sisteminde şirketlerin finansal hedefleri önceliği paydaş
kapitalizmi için tabii ki hala önemlidir. Fakat bunların dışındaki parametreler de dikkate alınır.
Paydaş kapitalizmi çalışan memnuniyetine, karbon ayak izine, şirket hakkındaki dış görüşlere
bakarak şirketlerin gezegen üzerinde bıraktıkları izleri tanımalarına ve işleriyle ekosisteme
zarar vermediklerinden emin olmalarına olanak tanır. Aynı zamanda şirketlerin etki alanlarına
giren herkesi (hammadde sağlayan lokal pazarcılarından çalışanlarına ve müşterilerine kadar)
hesaba katarak adımlar atmalarını, stratejiler belirlemelerini sağlar. Hatta sebep olabilecekleri
gürültüden, kirlilikten, çeşitli olumsuzluklardan etkilenen yerel sakinlere kadar herkes dikkate

alınır. Bu, şirketlerin toplumsal faydaya daha fazla katkıda bulunmaları anlamına gelir. Paydaş
kapitalizmi madalyonun her iki yüzünü de sunar ve şirketler bir taraftan kâr elde ederlerken
diğer tarafta insanlığa ve gezegene karşı sorumluluklarını ihmal etmezler.


Makro Sıfırlama
Makro sıfırlama iktisadi, toplumsal, jeopolitik, çevresel ve teknolojik sıfırlama alt başlıklarında
incelenmiştir. Jorda vd. (2020:2)’ne göre sermaye savaşlarda yok edilir, ancak salgınlarda yok
olmaz, bunun yerine salgınlarda işgücü kıtlığı ve ihtiyati tasarruflar söz konusu olur.
Pandemiler ülkelerin ekonomisi ve sosyal yapısı açısından sıfırlayıcı bir fonksiyon üstlenebilir
(Schwab ve Malleret, 2020: 20). Covid-19 tarihte daha önce görülen salgınlarda olduğu gibi
yüksek sayıda ölümlere sebep olmamış ve ölenlerin görece yaşlı nüfus olması işgücünde ciddi
bir azalma ortaya çıkarmamıştır. Ayrıca otomasyon teknolojilerindeki gelişmeler işgücündeki
azalmayı telafi edecek nitelikte olduğu için Covid-19’un ekonomilere yapacağı etki şimdiye
kadarki salgınlardan farklı olacaktır. Günümüzde hizmetler sektörü ekonomik aktivitenin çok
büyük bir kısmını kapsamakta ve pandemi en çok hizmetler sektörünü etkilemektedir. Özellikle
seyahat, otelcilik, spor, eğlence ve turizm sektörlerinin geleceği pandeminin gidişatına bağlı
olarak değişecek, bu sektörlerde hem işsizlik hem de bunu takip eden iflaslar toplumlarda kötü
etkiler bırakacaktır (Schwab ve Malleret, 2020: 24). İnsanların salgından dolayı alışamaması ve
sosyal mesafe kurallarından dolayı işgücünün robotlar ve akıllı makineler ile ikame edilmesi
sonucunda dijitalleşme ivme kazanacaktır. Ekonomilerin küçülme tehlikesi ile karşı karşıya
kaldığı bir ortamda küresel liderlerin ve Dünya Ekonomik Forumu’nun yeni bir büyüme
stratejisi geliştirme çabası sürdürülebilirlik fikirleri ile harmanlanmakta ve bunlara ayrıca
paydaş kapitalizminde vurgulanan 3 hedef (çevresel, toplumsal ve yönetişimsel amaçlar)
eklenmektedir. Söz konusu yeni büyüme stratejisi Avrupa Birliği’nde Yeşil Mutabakat,
ABD’de Yeni Yeşil Mutabakat ve Çin’de Yeşil Enerji Devrimi isimleri ile anılmaktadır
(Nuroğlu, 2021). Mutlak büyümeye odaklanan neoklasik iktisat modelinin savunucusu olan
IMF, OECD, Dünya Bankası ve Dünya Ekonomik Forumu gibi küresel kurumlar, Covid-19
sonrasında GSYİH’nın iktisadi durumun iyi bir göstergesi olmadığını iddia etmeye başlamıştır.
Bu eleştirilere göre yaratılan değer kadar bu değerin nasıl paylaşıldığı da önemlidir ve GSYİH
hayat kalitesini ölçmek için gittikçe daha az yararlı ve sorgulanması gereken bir ölçüt olmuştur
(Schwab and Malleret, 2020: 27). Gelir adaletsizliği ve krizler üreten neoliberal politikalar
Washington Uzlaşısı ile uygulanmaya başlanmış ve yaşanılan 2008 küresel krizi de bu uzlaşının
bir sonucu olmuştur. Bu nedenle Covid-19 sonrasında yapılması planlanan sermaye kökenli
düzenlemelerin dünyadaki aksaklıkları gidereceğine karşı büyük bir şüphe vardır. Eğer
kapitalizme yeni bir yön verilecekse ‘ne pahasına olursa olsun büyümek’ hırsından
vazgeçilerek, çevre dostu ve ılımlı bir büyüme modeli geliştirilmelidir. 1950’li yıllardan
itibaren büyüme hırsı dünya ekonomilerinin potansiyelin üzerinde büyümesine sebep olmuş ve
neticede uzun süreli enflasyon, finansal kriz ve resesyonlar yaşanmıştır. Diğer yandan
potansiyelin üzerinde gerçekleşen büyüme gelir dağılımında adaletsizlik ve çevre sorunlarını da
beraberinde getirmiştir (Eğilmez, 2021). Scwab ve Malleret (2020: 28)’in ‘Büyüme Tiranlığı’
olarak adlandırdıkları bu durumun sona erip ermeyeceği şu an bilinmese de Covid-19 sürecinde
mutluluğun kişi başına düşen milli gelirden ziyade sağlık hizmetlerine erişim ve sağlam bir
sosyal yapıda olduğu görülmüştür. Bunlarla birlikte çevreye saygı, sorumlu tüketim, empati ve
cömertlik gibi kavramların da yeni sosyal normlarda belirleyici olması beklenmektedir. Ancak
büyümeye karşı olan bu yeni yaklaşım sadece Covid-19 etkisi olarak görülmemelidir.
1970’lerden bu yana yüksek gelirli ülkelerde verimlilik artışında düşme görülmektedir (Scwab
ve Malleret, 2020: 28) ve üretim odaklı büyüme modeli Dördüncü Sanayi Devrimi ile birlikte

güç kaybetmeye başlamıştır (Hallward-Driemeier ve Nayyar, 2018: 213). Dünyada yaşanılan
bu gelişmeler Dünya Ekonomik Forumu ve küresel liderlerin yüksek oranlı büyümeden neden
vazgeçtiğini açıklamaktadır. Esasen yüksek gelirli ülkelerin rekabet avantajını kaybettikleri
alanları yeni bir avantaj yaratarak ikame etme çabaları yeni değildir. Fiyat ve ücret bakımından
rekabet avantajına sahip olmayan Almanya’nın insan gücünü teknoloji ile ikame etmek için 4.
Sanayi Devrimini yaratması ve Avrupalı devletlerin yeşil mutabakat ile birlikte düşük
emisyonlu üretimden avantaj sağlama projeleri de büyük sıfırlama ile pek çok ortak nokta
barındırmaktadır.
Makro sıfırlamada devlete biçilen görevler şimdiye kadar serbest piyasa ekonomisini savunan
neoklasik iktisadın oldukça dışına çıkmaktadır. Bu bağlamda sadece kuralları koyan ve
piyasanın işleyişini düzenleyen bir devlet değil, kamu sektörünü inovasyon ve yaratıcılığı
geliştirmek için kullanan büyük, akıllı ve girişimci bir devlet öngörülmektedir (Mazzucato,
2020). Bunlara ek olarak Schwab ve Malleret (2020: 30), gelecekte hükümetlerin, altyapı veya
yeşil yatırım fonu gibi büyük kamu projelerini finanse etmek için merkez bankaları üzerindeki
etkisini kullanmaya çalışacağını söylemektedir. Bu bağlamda güçlenen ve manevra alanı
genişleyen devlet Merkez Bankası bağımsızlığını da ele geçirecektir. Pandemi sürecinde hem
zengin hem de fakir ülkelerde pek çok kurumun kendisinden beklenen performansı
gösterememesinden hareketle (Deutsche Welle, 2021; Reimer, 2021) toplumsal hayatta da
değişimler görülmektedir. Pandemi beyaz yakalı ve mavi yakalı çalışanlar arasındaki ayırımı ve
eşitsizliği tekrar gözler önüne sermiş, evden çalışması mümkün olmayan kesimler toplumdaki
fonksiyonlarını yerine getirebilmek ve işsiz kalmamak için en ön saflarda çalışmaya devam
etmiş, ancak bu esnada evde olan çocuklarının bakımı konusunda bile sıkıntı çekmiştir. Bu
süreçte işlerini kaybeden ve geçim sıkıntısı çekenler veya sistemik ayırımcılığa maruz
kalanların toplumsal huzursuzluğu tetiklemesi ve post-covid dünyada gerginliklerin artması
beklenebilir. Bu nedenle Schwab ve Mallleret, 2020: 38) hükümetler ve işletmelerin doğru
politikalar güderek yükselmesi muhtemel olan sosyal tansiyonu yönetmesi gerektiğini
düşünmektedir. Son zamanlarda Avrupa ve Orta Asya’da yapılan anketler fırsat eşitsizliğine
dair artan endişeleri ortaya koyarken, bazı ülkelerdeki seçim sonuçları seçmenlere radikal
çözümler sunan popülist partilerin lehine belirgin bir kayma olduğunu göstermektedir
(Maurizio, 2018: 18). Bireylerin, devlet tarafından sağlanan koruma karşılığında
özgürlüklerinin bir kısmından vazgeçme anlaşması olarak tanımlanan (Maurizio, 2018: 3)
sosyal sözleşmelerin yeniden tanımlanması konusundaki talepler koronavirüs salgını sonrasında
çok daha yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştır. Wistow (2020)’a göre ekonomi piyasalar
yerine toplumun çıkarları doğrultusunda çalışacak şekilde yeniden tanımlanmalı, sosyal
sözleşme ve kurallar insanlar arası bağları güçlendirmek, fırsat eşitliğini sağlamak ve insanı
gerçek potansiyeline ulaştırmak için yeniden düzenlenmelidir. Devletle piyasa, sendikalar,
meslekler ve bağımsız sektörün ilişkisini ve etkileşimini yeniden tanımlanma zamanı gelmiştir.
Çünkü istihdamda yaşanan problemlerin yarattığı sosyo-ekonomik belirsizlik, işçiler, işverenler
ve devlet arasındaki ilişkiyi bozmakta ve bu da insanların kamu kurumlarına olan güvenini
zedelemektedir (Roig ve Pewitt, 2021: 3). Maurizio (2018:18) sosyal sözleşmelerle ilgili olarak
ülke bazında değil dünya çapında çözümler bulunması gerektiğini savunmakta ve bunun için iş
sözleşmelerinde koruma sağlanması, işgücü piyasasında esnekliğin teşvik edilmesi, sosyal
yardım, sosyal sigorta ve temel hizmetlerin kaliteli bir şekilde sağlanmasında evrensel
normların belirlenmesini önermektedir. Bu noktada sosyal sözleşmeler yeniden dizayn edilirken
son yıllarda aktivizmi çok artan gençler, dezavantajlı gruplar ve şimdiye kadarki adaletsiz
dağılımdan olumsuz etkilenmiş grupların da katılımının sağlanması büyük sıfırlamada önem arz
etmektedir (Klaus ve Malleret, 2020: 43). Son yıllarda karşı karşıya kaldığımız
küreselleşmeden ulusal devlete olan geri dönüş ve küresel bir büyük gücün eksikliği dünyada
jeopolitik dengeleri değiştirmekte ve ülkelerin kendi içine çekildikleri bir ortam
oluşturmaktadır. Küreselleşmenin bölgeselleşmeye evrilmesi salgın öncesinde başlamışken,
salgın sırasında tedarik zincirlerinde görülen kırılma ve aksamalar bu eğilimi güçlendirmiştir.

ABD’nin daha çok Kanada ve Meksika ile ticaret yapması ve Doğu Asya’da bölge ülkelerinin
en çok birbiri ile yaptığı ticaret oranının yıllara göre artış göstermesi bu savı desteklemektedir.
Bölgesel olarak kendi kendine yetebilme çabaları önümüzdeki dönemde ulusallaşma ve ticarete
açık olma arasındaki gerilimi yükseltecektir. Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü
gibi küresel kurumların yeniden fonksiyonel olması sağlanamazsa dünya yakın gelecekte
yönetilemez duruma gelebilir (Klaus ve Malleret, 2020: 46-47). Jeopolitik sıfırlamada temel
fikir küreselleşmeden bölgeselleşmeye veya ulusallaşmaya geçiş eğiliminin ticaret ve sermaye
akımlarına zarar vereceğini öngörerek, bu kaçınılmaz değişimin yönetilmesidir. Covid-19
sırasında evden çalışmanın yaygınlaşması, eğitimin ve iş toplantılarının çevirimiçi yapılması ve
havayolu seyahatlerinin uzun süre ertelenmesi sonucunda iş yaşamında pek çok masraflar
azalırken, diğer yandan bu değişikliklerden etkilenen sektörlerdeki şirketler batma noktasına
gelmiştir. Çevirimiçi imkânların salgın sonrasında da kullanılması dünyada uzun vadeli bir
karbon emisyonu düşüşüne neden olabilir. Ancak pandemi koşullarının geride bırakıldığı
ortamda ekonomisi kötüleşen devletler ekonomik toparlanma esnasında üretimin temiz
teknolojilerle yapılması hedefini geçici olarak rafa kaldırabilir. Düşen petrol fiyatları hem
üretim hem de tüketim alışkanlıklarında karbon-yoğun enerjilerin kullanılmasını tetikleyebilir
(Dünya Ekonomi Forumu, 2020a: 8). Bu nedenle ulusal olarak belirlenen emisyon azaltma
taahhütlerini gerçekleştirmek ve düşük karbonlu ekonomiye geçiş sağlamak için ekonomik
iyileşme ve mali politikaların uygun bir kombinasyonunun yapılması (Dünya Ekonomi
Forumu, 2020a: 46) ve AB’de olduğu gibi Covid-19 kurtarma fonlarının çevreyi önceleyen
projelere verilmesi (European Commission, 2020: 1) pandemi sonrasında çevre ve iklim
konusunda tekrar kötüleşme yaşamamak için gereklidir. Mekatronik sistemlerin siber-fiziksel
sistemlere evrilmesi şeklinde tanımlanan Sanayi Devrimi ilk kez Almanya’da 2011 Hannover
fuarında dünyanın gündemine girmiştir (Nuroğlu ve Nuroğlu, 2018a: 330) 4. Sanayi
Devriminin üretim ve yaşam biçimlerinde ortaya çıkardığı kazanımlar teknolojik sıfırlamanın
temel taşlarından biridir. Özellikle eğitim, iş, eğlence ve ticaret gibi pek çok alanda yaşanan
dijital dönüşüm pandemi sayesinde beklenilenden çok daha hızlı bir ilerleme kaydetmiştir. Bir
iş toplantısı için yurtdışına uçuş yapmak, otel ücreti, bunun için kaybedilen birkaç gün gibi tüm
masraf kalemleri düşünüldüğünde online bir platformda yapılan toplantının çok daha rahat,
ucuz ve çevre dostu olduğu açıkça görülebilir (Schwab ve Malleret, 2020: 63).
Pandemi sürecinde zorunluluktan kaynaklanan dijitalleşme devletler ve firmalar tarafından
desteklenirse teknolojik anlamda yeni bir sayfa açılacaktır. Dijital dönüşüm kavramının ortaya
çıkmasının üzerinden geçen 10 yılda kaydedilen ilerleme, son bir yılda katlanarak artmış, yapay
zekâ ve otonom robotlar insan gücünü zorunlu olarak ikame etmeye başlamıştır (Samuels,
2020). Bu durum yakın gelecekte hem eşitsizlik hem de güç sorununu ortaya çıkaracak ve
Keynes’in ortaya attığı teknolojik işsizlik problemi çok ciddi bir şekilde hissedilecektir
(Susskind, 2020: 3). Buna rağmen insanlık elde ettiği teknolojik ilerleme ve dijitalleşmeden
geri dönmeden yoluna devam edecektir. Ancak bu noktada devletlerin dijitalleşme ile birlikte
yok olan işler ve artan işsizlik sorununa eğilmesi ve her vatandaşın belirli yaşam standartlarına
sahip olması için uygun politikalar geliştirmesi gereklidir. Dijitalleşme ve akıllı makinelerle
gelen bir diğer tehlike, devasa miktarda üretilen büyük veri ve insanın özel hayatı da dahil her
adımının izlenebilir olmasıdır. Örneğin Covid-19 salgınında Çin gibi ülkelerde hasta ve
temaslıların etraftaki kişiler tarafından da izlenebilir olması salgının yayılmasında yavaşlatıcı
bir etki yapmıştır. Ancak bu izlenebilirlik Avrupa’daki pek çok ülkede kişisel haklara tecavüz
olarak algılanmış ve protesto edilmiştir. Schwab ve Malleret (2020: 68)’e göre bu konuda
yapacak bir şey yoktur, teknolojinin insanların izlenmesine olanak sağlaması artık geri dönüşü
olmayan bir olgudur. Bireysel ve kolektif değerlerden ve özgürlüklerden ödün vermeden
teknolojiyi kullanmak için herkes elinden geleni yapmalıdır.

Mikro Sıfırlama
Mikro sıfırlama üretim süreçlerinin sanayi ve iş dünyasında yaşanan değişikliklere adapte olma
zorunluluğunu açıklamaktadır. Salgın sonrasında hala ayakta kalabilmiş olan işletmelerin
eskiden iyi sonuç veren uygulamalar ile değişimin ortaya çıkardığı yeni ihtiyaçları
harmanlaması ve yeni normale hazırlanması gereklidir. Sektörden bağımsız olarak her işletme
sahibinin uzaktan çalışma konusunda Covid-19 sonrası planını yapması gerekmektedir. Bu
planlar arasında toplantıların hangi şekilde (yüzyüze veya çevirimiçi) devam edeceği, iş
toplantıları için uçuş yapılıp yapılmayacağı, daha çevik karar vermek için süreçlerin nasıl
dönüştürüleceği ve dijitalleşmenin nasıl hızlandırılacağı vardır (Schwab ve Malleret, 2020: 69).
Pandemi öncesinde dijital dönüşüm pek çok ülke ve firmanın ajandasına ve uzun vadeli planına
girmişken (Nuroğlu ve Nuroğlu, 2018b: 1542), pandemi sırasında çok acil bir zorunluluk haline
gelmiştir. Covid-19 salgını ticareti beklenenin üzerinde bir hızla dijitalleştirmiş ve e-ticarette üç
yılda beklenilen ilerleme 3 ayda kaydedilmiştir (E-Mercek, 2020, s. 17-36). 2020 yılında
Türkiye eticaret pazarı 2019’a göre yüzde 43 büyümüştür (Yağcı, 2021). Covid-19 salgını uzun
ve kırılgan tedarik zincirlerinin sorgulanmasına neden olmuş, küresel değer zincirlerinin
maliyet artışı pahasına kısalması gerekmiştir. Tedarik zincirlerinin kısalması ve bölgeselleşmesi
pandemi sonrası dönemin bir gerçeği olacaktır (Baltzan, 2020: 10). Çin’e bağımlı olan ve
tedarikçi çeşitlendirmesine gitmeyen firmalar 2020 yılı başında Çin’deki kapanmalar
sonucunda zorluk yaşamış ve üretimi durdurmak zorunda kalmıştır (White, 2020). Bu sorunlar
tüm ülkeleri tedarikçi konusunda çeşitlendirme yapmaya zorlamıştır. Pandemiden en çok zarar
gören gastronomi, eğlence, seyahat ve havayolları gibi sektörlerde yaşanan iflaslar bir domino
etkisi yaratarak tedarikçiler, lojistik, çiftçiler ve bölge halkı gibi pek çok farklı grubu
etkilemektedir. Bununla birlikte pandeminin ezber bozan bazı etkileri de olmuş, örneğin daha
önce hem birkaç gün ve hem de çok para harcanan yurtdışı iş toplantıları zorunlu olarak
çevirimiçi gerçekleştirilerek hem masraf hem de vakit anlamında tasarruf edilmiştir. Ancak
pandemide öğrenilen bu yeni iş yapış tarzı uzun vadede devam ederse havalimanları, uçak
üretimi ve hatta araba kiralama sektörlerinin dönüşmesi ve yeni şartlara uyum sağlayacak
stratejiler geliştirmesi gerekecektir (Schwab ve Malleret, 2020: 78). Ayrıca pandemi sırasında
insanların davranışlarında görülen değişikliklerin bazı sektörleri uzun vadede etkilemesi
kaçınılmazdır. Örneğin insanlar salgın sırasında evde pek çok yiyeceği kendisi hazırlamıştır. Bu
gibi alışkanlıkların pandemi sonrasında devam etmesi restoranları ve onların tedarik zincirlerini
etkileyecektir. Pek çok ülkenin salgında sınır kapılarını kapaması iç turizmi canlandırmış ve
insanlar yurt dışına döviz akıtmaktansa daha ucuz bir şekilde kendi ülkelerinde tatil
yapabileceğini görmüştür. Ayrıca, uluslararası akademik konferansların çevirimiçi yapılması
katılımcılar için zaman ve paradan büyük oranda tasarruf sağlamıştır. Ancak bu yeni trend diğer
yandan bu konferanslara dayalı olarak iaşesini kazanan pek çok sektörü olumsuz etkilemiştir. 4.
Sanayi devrimi ile başlayan ve Covid-19 sürecinde ivme kazanan dijital dönüşüm en çok
teknoloji şirketlerinin büyümesine neden olacaktır. Eğitim, sağlık, spor, bankacılık ve e
ticarette görülen hızlı dijital dönüşüm siber güvenlik sektörünün önemini de artıracaktır. Salgın

sırasında çok hızlı büyüyen firmalar yeni trendlere anında uyum sağlayan hem mağaza hem de
online satışta müşteri hizmetlerini en iyi yapan firmalar olmuştur. Bu bakımdan mikro
sıfırlamada ana fikir şudur: yeni trendlere uyum sağlayan ve gerekli dönüşümü yapabilen
firmalar için Covid-19 sonrasında gelecek vardır, ancak uyum sağlayamayanlar post-covid
dünyasında ayakta kalamayacaktır. Mikro sıfırlama iş dünyası ve sanayide her şeyin yeni
baştan tasarlanması anlamına gelmemektedir. Mikro sıfırlama fikrine göre iş yapış şekilleri ve
meydan okumaların farklı olduğu yeni dünyada değişen şartlara uyum becerisi kazanmak
ayakta kalabilmenin şartıdır.


Bireysel Sıfırlama
Bireysel sıfırlama başlığı altında pandemi sürecinde insanların kendi kendine yetme,
önceliklerini yeniden tanımlama, akıl sağlığına öncelik verme, değişen zaman algısı ve tüketim
alışkanlıkları sonucunda insan olma kavramının yeniden tanımlanması ve insana buna uygun
bir yol çizilmesi konusu tartışılmaktadır. Covid-19 ortamı hayatımızda büyük değişiklikler
yaratmıştır. Değişen davranışlar, iş yapış şekilleri ve tüketim alışkanlıkları sonucunda
insanların pandemi öncesi hayatı sorgulaması ve yaşanılan değişimin bir sıfırlama kadar büyük
bir bireysel değişime neden olması mümkündür (Klaus ve Malleret, 2020: 85). İnsanın uzun
vadeli planlarından ve hırslarından arınması, vazgeçilmez sandığı tüketim alışkanlıkları ve
hayat tarzını aniden değiştirmesi ve hayatta olmanın kıymetini anlaması bireysel anlamda bir
değişim penceresi açmıştır. Diğer yandan devletler insan hayatı ve ekonomik büyüme arasında
karar vermek zorunda kalmış, insan hayatını ekonomiye tercih etmiş ve sonuç olarak 2020
yılında tüm dünyada büyüme oranları çok büyük bir düşüş yaşamıştır (Gökkoyun, 2021).
Sosyal bir varlık olan insanın pandemi sürecinde kısmen veya tamamen iş, okul ve sosyal
ortamından uzak durmak zorunda kalması ve bu durumun ne kadar süreceği konusunda
kimsenin bir fikri olmaması insanların akıl sağlığı üzerinde zorlayıcı bir etki yapmaktadır.
Klaus ve Malleret (2020) akıl sağlığı konusunda pandemi öncesinde yaşanan problemlerin
pandemide perçinlenerek artmasından bahseder ve pandemi sayesinde akıl sağlığı ile ilgili
konuların toplum tarafından fark edildiğini savunur. Zaman algısı konusundaki sıfırlama
zamana verilen değerin değişmesi ve zamanın mutluluğu artırma yolunda kullanılması
olacaktır. Pandemilerin insanın yaratıcılığına katkıda bulunduğunu Isaac Newton, Shakespeare
ve Puşkin örnekleriyle açıklayan Klaus ve Malleret (2020) Covid-19 sürecinde de dijital ve
biyoteknolojik alanlarda yaratıcılıkta patlama yaşanacağını düşünürler. Bireysel sıfırlama
başlığı altında en çok dikkat çeken kısım insanların tüketim alışkanlıklarının değişmesi
sonucunda minimalist bir tüketim tarzının önerilmesidir. Şimdiye dek bireye tüketerek mutlu
olacağını empoze eden sistemin bir kurumu olan Dünya Ekonomik Forumu, Covid-19
sürecinde gereğinden fazla tüketimin insanı mutlu etmeyeceğini hem insana hem de gezegene
zarar vereceğini söyleyerek kendi geçmişi ile çelişmektedir.

Büyük Sıfırlamada 4. Sanayi Devriminin Rolü


Büyük Sıfırlamanın ana bileşenlerinden birisi Endüstri 4.0’ın imkanlarından faydalanmaktır.
Klaus Schwab 2017 yılında Dördüncü Sanayi Devrimi, 2020 yılında Büyük Sıfırlama ve
akabinde de Paydaş kapitalizmi (2021) konusunda kitap yazmış ve bu konuları birbirini
tamamlayacak şekilde sunmuştur. Büyük sıfırlama fikrinin dijital dönüşüm ile harmanlanmış
olması ve büyük teknoloji şirketleri tarafından destekleniyor olması akıllara George Orwell’in
1984 romanını getirmektedir (Bal, 2020). Covid-19 ortamı insanın hayati sebeplerle sürekli
izlenmesine meşruiyet kazandırmış, bu durum Çin gibi otoriter rejimlerde anında kabul görmüş
ve küresel elitler tarafından da övülerek destek bulmuştur. Endüstri 4.0 ile ürünler ve
makinelerin birbiri ile ve insanlarla iletişime geçmesi planlanmaktadır. Buna ek olarak
sistemler sahip olacakları yapay zekâ sayesinde birçok konuda kendi başlarına karar
verebileceklerdir. Bu tasarımla ilk etapta planlanan, başta üretim olmak üzere yaşamın birçok
alanında hataları minimuma indirmek ve kaynakları etkin kullanarak daha verimli süreçler elde
etmektir. Ayrıca insanların bireysel taleplerini üretime anında yansıtmak da Endüstri 4.0 ile
mümkün olacaktır. Üretim süreçlerinde meydana gelecek dijital dönüşüm şirketlerdeki işleyiş
başta olmak üzere ekonomik, bireysel, toplumsal, ulusal ve küresel değişiklikleri beraberinde
getirecektir. Schwab (2017) bu değişikliklerin itici gücü olarak fiziksel, dijital ve biyolojik
mega trendlerden bahseder. Değişikliklerin olumlu ve olumsuz yönlerini sıralayan Schwab,
olumsuz etkilerden kaçınmak için ne yapılması gerektiği hakkında bilgi vermez. Çok fazla
enformasyon yüklü olan bu çalışmada dünya ekonomisinin büyük bir kısmını elinde
bulunduran elitler ve politika geliştiricilerin nasıl bir yol izlemesi gerektiğine dair net bir görüş
ileri sürülmez.
Endüstri 4.0, Büyük Sıfırlama kapsamında iki ayrı alt başlık olan 4. Sanayi Devriminden
Faydalanma ile Sosyal Sözleşmeler, Beceriler ve Meslekleri Yeniden Tanımlama altında
incelenir. Dijital dönüşümle birlikte yaşanılacak köklü değişikliklerle birlikte bazı meslek
kolları yok olacak ve pek çok yeni meslek ortaya çıkacaktır. Mevcut becerilerin işlevini
yitirmesi ve birçok yeni beceriye ihtiyaç duyulması sonucunda işçi-işveren ilişkisinin yeniden
tanımlanmasına ihtiyaç duyulacaktır. Endüstri 4.0 hayatımızdaki birçok temel unsurun
değişmesinde ve Büyük Sıfırlama olarak tabir edilen yeni dönemdeki hayat tasarımında baş
aktörlerden birisi olacaktır. Gelişen teknoloji ve bu teknolojiye sahip ürünler marifetiyle gün
geçtikçe yapay zekânın eline mahkûm olan birey, toplum ve ulusların karşılaşacağı olumsuz
etkilere nasıl mâni olunacağı günümüzdeki güncel tartışmalardan biridir.

Yeni Nesil Vergileme
Büyük sıfırlama teorisine genel anlamda baktığımızda ekonomilerin geçmişten günümüze
kadar süregelen ekonomik modellerle sürdürülemediği; her yeni gelen ekonomik modelin bilgi
miyopluğu ya da ülkelerin tutumu içerisinde olduğu siyasi bakış açısının mevcut teorileşen
ekonomik modellere uygun olmadığından dolayı yeni bir dönüşüm ihtiyacı hasıl olmuştur.
Büyük Sıfırlama Teorisi’nde en çok göze çarpan ekonomik modelse paylaşım kapitalizmi
olmuştur. Bu model özellikle şirketsel ya da hissedar anlamlılığında kar maksimizasyonuna
odaklandığı için aslında her ne kadar toplumsal anlamda bir kapital paylaşımı gibi bir algı
çıkarmış olsa da aslında bireysel ve hissedar karının önemine vurgu yapmış olup; marjinal
fayda sağlayan bir sistem olmuştur.
İş bu sistemler günümüzde teknolojiyle de birleştiğinde aslında teknolojik işsizlikler,
otomasyonel faaliyetler ve büyük ülkelerin yeni nesil sömürgecilik kavramına kılıf
bulundurduğu bir gerçektir. İş bu ekonomik sistemler aslında toplumu değil; marjinal yeni bir
ekonomik sınıfı oluşturmayı amaçlamıştır. Ayrıca bu sistemler gelir adaletsizliği ve yeni
işsizlikleri de beraberinde getirecektir.
Benim bu sisteme karşı devlet açısından en çok önereceğim vergi türü “sabit oranlı olmayan
kurumlar vergisi” yöntemi olacaktır:


Sabit Oranlı Olmayan Kurumlar Vergisi:
Kurumlar vergisi ; kurumlardan yılda bir kez alınan sabit oranlı bir vergidir. Kurum safi
kazancını esas alan kurumlar vergisi ; şirketlerin kanunen kabul edilen giderleri ve istisnasal
süreçleri düşüldükten sonra kalan matraha uygulanan sabit oranla belirlenen bir vergi türüdür.
Özellikle günümüzde artan teknolojiyle birlikte hissedar kapitalizminin ön planda olmasını
önlemek amacıyla önerim sabit oranlı kurumlar vergisini oranlardan arındırmaktır.
Eğer şirket kurumlar vergisini düzenli ödüyorsa , ülke ekonomisini kalkındıracak üretimler
yapıyorsa, istihdamı ve işsizliği önleyici tutumlar içerisinde bulunuyorsa, işçi refahını artırıcı
hamlelerde bulunuyorsa ; bu tür şirketlerin vergi oranının mevcut belirlenen vergi oranından
teşvik edici anlamda düşük tutulması kanaatindeyim. Örneğin; bir ülkede kurumlar vergisi
oranı: %25 olsun . Eğer şirket sosyal refah ve ülke ekonomisi açısından olumlu işler yaptığı
kanaati oluştuysa bu şirketin vergi oranı %10 olarak belirlenmeli ve hatta eğer bu şirketin bu
faaliyetleri süreklilik arz ettiği tespit edilirse bu şirketlerin vergi oranı %1 gibi sembolik
rakamlara bile çekilebilmelidir.

Ama şirket sosyal refahtan uzak, makineleşme yatırımı yapıyorsa, otomasyon süreçlerini
işçilerinden önde görüyorsa ülkenin sosyal refahı ve adaletli gelir dağılımına zarar verici kar
maksimizasyonu tutumu içerisindeyse bu tür şirketlerin vergi oranı caydırıcılık açısından
normal belirlenen vergi oranı %25 ise %50 şeklinde uygulanmalıdır.
Sosyal refahı ve ülke gelir adaletsizliğini önleyici hamleler ödüllendirilmeli; tam tersi
hareketler cezalandırılmalıdır. Ayrıca vergi denetimleri şeffaf ve sıkı tutulmalıdır.
Ayrıca geçici vergilendirmeler de şirketlerin tutumu içerisinde yeniden düzenlenmelidir.

SONUÇ


Büyük Sıfırlama Teorisi ; pandemi döneminde önümüze çıkan insanların ve şirketlerin
değişmesinin öncüsü olan ama aslında ekonomik açıdan bakılacak olursa paylaşım kapitalizmi
adı altında bireysel çıkar maksimizasyonunu hedefleyen bir sistemdir.


Ben de bu sisteme ülkelerin ve insanların sosyal refahını artırıcı istihdamlarını artıracak,
yükünü hafifletecek bir yeni nesil vergileme sistemi önerisi sundum.


Sabit oranlı olmayan kurumlar vergisinde şirketler açısından sosyal refahı istihdamı artırıcı ve
ülke üretimine katkıda bulunma durumu göz önünde bulundurulduğunda; ödül ve ceza
sistemini baz alan sabit bir oran belirlense de teşviksel veya caydırıcı unsurları olan yeni nesil
bir vergileme olması gerektiği kanaatindeyim. İş bu vergileme geleceğimizin de teminatı için
önemlidir.

KAYNAKÇA

-https://www.miuul.com/not-defteri/paydas-kapitalizmi-rejeneratif-liderler-ve-kuresel
oyunculuk#:~:text=Payda%C5%9F%20kapitalizmi%20%C5%9Firketlerin%20yaln%C4%B1zc
a%20k%C3%A2ra,kar%C5%9F%C4%B1%20%C3%A7%C4%B1k%C4%B1%C5%9F%20ola
rak%20ortaya%20at%C4%B1lm%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1r.

-https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1676862

-https://www.mahfiegilmez.com/2021/01/buyuk-sfrlama-great-reset.html

-https://www.weforum.org/focus/the-great
reset?DAG=3&gclid=Cj0KCQjw98ujBhCgARIsAD7QeAii99KtYiPzJQw8fxzhe0FaUpBk_sU
h8XmeTY5BXwORU60xhfvW8NIaAnj1EALw_wcB

MÜCTEBA ONURHAN ÖZMUMCU

EKONOMİST-DENETÇİ

Bunlar da hoşunuza gidebilir...