Bütçeleme Nedir?
Devlet bütçesi, ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerine katkıda bulunarak ekonomik istikrarın sağlanmasına ve sürdürülmesine yardımcı olan en temel araçlardandır. Nitekim ülkeler günümüzde kıt kaynaklarla sınırsız ihtiyaçların dengelenmesi sorunuyla karşı karşıya olduklarından, ihtiyaç ve kaynaklar arasında dengeyi sağlamak için bütçeyi araç olarak kullanmaktadırlar.
Devlet, toplumsal ihtiyaçları yerine getirmek için gerekli kaynakları bulmak, ihtiyaçları öncelik sırasına koymak ve bunları kaynaklarla denkleştirmek zorundadır. İhtiyaçların sıraya konulması ve denkleştirme olayı bütçe ile gerçekleşmektedir (Akça, 1998: 1).
Kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerinde, hedeflerin daha iyi seçilebilmesini ve bunları gerçekleştirecek kaynakların verimli olarak kullanılmasını sağlayan araç bütçedir. Birlikte yaşamanın gereği olarak, devlet ve diğer kamu idareleri kamusal hizmetleri gerçekleştirmek üzere, geleceğe ilişkin gelir ve giderlerini bir belgede göstermek zorundadır. Bütçe bu hususlarda öne çıkan önemli bir belge olarak adlandırılmaktadır (Sönmez, 1994: 5).
En genel tanımıyla devlet bütçesi; devletin gelecek belli bir süre içindeki gelir ve giderlerini tahmini olarak belirleyen, gelirlerin toplanmasına, giderlerin yapılmasına izin veren bir tasarruftur. (Edizdoğan ve Çetinkaya, 2011: 3).
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na (KMYKK) göre ise bütçe; “belirli bir dönemdeki gelir ve gider tahminleri ile bunların uygulanmasına ilişkin hususları gösteren ve usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan belgeyi” ifade etmektedir (KMYKK, 2003: madde 3).
Ekonomik, sosyal ve siyasal olarak önemi büyük olan bütçe, kamu gelir ve giderlerinin öngörülmesi, devletin yüklendiği fonksiyonları ve uygulanması bakımından üzerinde önemle durulması gereken bir özelliğe sahiptir. Günümüz bütçe anlayışı içinde mali disiplini sağlamak, kaynakları öncelik sırasına göre sınıflandırmak ve etkin kullanımını sağlamak, kamu hizmetlerini verimli ve etkili bir şekilde yerine getirmek gibi prensiplerin ön plana çıktığı bilinmektedir.
Bütçenin Özellikleri ve Temel Özellikleri
· Bütçe bir kanundur.
· Kamu geliri ile giderlerini kapsamaktadır.
· Bütçedeki büyüklükler tahminidir.
· Mali yıla girmeden önce onaylanmaktadır.
· Bir mali yıl için hazırlanır. Türkiye’deki mali yıl ile takvim yılı aynıdır (1 Ocak – 31 Aralık arasını kapsar).
· Bütçede denklik esastır. Burada söz konusu olan rakamsal denklik değil muhasebesel denkliktir.
Bütçede bulunması gereken 4 temel unsur vardır. “4T” olarak adlandırabileceğimiz bu unsurlar (vasıflar) Tahmin, Tahdit, Tasdik ve Tevzin’dir.
Tahmin:
Bütçe, devletin geleceğe ait gelir ve gider tahminlerini gösterir. Bütçelerde yer alan gelir ve gider tahminleri ait oldukları mali yıldan önce tahmin edilerek hazırlandıklarından tüm bütçeler geleceğe ait iktisadi ve mali bir plan ve program niteliğindedir. Gelir ve gider tahminlerinin özellikleri şunlardır:
· Giderler için yapılan tahminler bir üst sınırı göstermektedir.
· Gider tahminleri sadece bütçede açıkça gösterilmiş olan yere ve konuya harcanabilmektedir.
· Bütçede gösterilmiş olan kaynaklar dışında hiçbir kaynaktan gelir toplanamaz.
· Gelir tahminleri alt ve üst sınır niteliği taşımamaktadır.
· Tahminlerden ayrılmalar, tahmini yapanların başarılı ya da samimiyetleri için bir ölçü olarak kullanılabilmektedir.
Tahdit (Süre):
Bütçe genellikle yıllık tahminleri gösterir. Türkiye’de bütçelerin yıllık olacağına Anayasa’da yer verilmiştir. 7 Kasım 1982 tarih ve 2709 sayılı Anayasamızın 161. maddesinde “Devletin ve kamu iktisadi teşebbüsleri dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamalarının yıllık bütçelerle yapılacağı” hükme bağlanmıştır.
Mali Yıl (Bütçe Yılı), belirli bir zaman için hazırlanan ve uygulanan devlet bütçesi devresidir.
Tasdik (Onaylama): Bütçe, gelirlerin toplanmasına ve giderlerin yapılmasına önceden yetki vermektedir.
Parlamento devlet bütçesini kabul edip onaylamakla hükümete, gelirlerin toplanması ve belli bir dönem içinde kamu hizmetlerine ne kadar harcama yapacağı konusunda yetki vermiş olmaktadır. Bu yetki, bütçe kanunu aracılığıyla yasama organı tarafından yürütme organına verilmiş olmaktadır.
Tevzin: Bütçede yer alan kamu gelir ve gider tahminleri denk olmalıdır. Klasik maliye anlayışında denklik, olağan gelir ve giderlerin denkliğidir.
Devlet 100 TL harcama yapıyorsa 100 TL vergi toplamalıdır. Gerisine karışmamalıdır. Klasik maliyeciler devlet müdahalesine karşıdırlar ve mali denge üzerinde durmaktadırlar.
Çağdaş maliye anlayışında ise denklik, olağan gelirlerle beraber olağanüstü gelirlerin (borçlanma) toplanması sonucu oluşan gelir ve gider denkliğidir. Devlet 100 TL harcama yapıyor ama 70 TL vergi topluyorsa, 30 TL borçlanma yapar. Muhasebesel denklik sağlanmış olmaktadır. Modern maliyeciler mali denge yanında özellikle ekonomik denge üzerinde de durmaktadırlar.
Türk Bütçe Sistemi
a) Genel Bütçe
- Devlet tüzel kişiliğine dahildir.
- 5018 sayılı kanunda I sayılı cetvelde yer alan kamu idarelerinin bütçeleridir.
- Birimlerin kendi tüzel kişilikleri yoktur.
- Birimlerin kendi özel gelirleri yoktur.
- Bütçe finansmanı ağırlıklı olarak vergilerle sağlanmaktadır.
- Bütçe hazırlanırken, önce gider bütçesi sonra gelir bütçesi hazırlanır. Sosyal devlet anlayışına uygundur.
- Muhasebe hizmetleri, Hazine Ve Maliye Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Bütçe Strateji Başkanlığı eli ile yürütülmektedir.
b) Özel Bütçe
- 5018 sayılı kanunda II sayılı cetvelde yer alır.
- Bir bakanlığa bağlı veya ilgili olarak belirli bir kamu hizmetini yürütmek üzere kurulur.
- Kuruluş ve çalışma esasları özel kanunlarla düzenlenmektedir.
- Giderlerin gelirlerini karşılayamaması durumunda hazine yardımı alırlar.
- Özel bütçeli idareler bütçelerini hazırlarken; hazırlanması, görüşülmesi gibi konularda genel bütçenin tabi olduğu esas ve usuller uygulanmaktadır.
Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar
- 5018 sayılı kanunda III sayılı cetvelde yer alır.
- Özel kanunlarla oluşturulur.
- Kurul, kurum veya üst kurul şeklinde teşkilatlanır.
- Bütçe hazırlık çalışmaları kapsamında finansman cetveli hazırlarlar.
- Finansman Cetveli: Bütçede açık varsa nasıl karşılanacağı veya bütçede fazla var ise nasıl değerlendirileceğini gösterir.
- Bütçelerini Eylül sonuna kadar doğrudan TBMM ve Maliye Bakanlığı’na gönderirler.
- Sayıştay Denetimine tabidirler. (01.01.2006 tarihinden itibaren)
- Düzenleyici ve denetleyici kurumlar: 3’er aylık dönemler itibarıyla oluşacak gelir fazlaları, 3 ayda bir izleyen ayın 15’ine kadar genel bütçeye aktarılmaktadır.
- Eğer ödenmez ise gecikme zammıyla takip ve tahsili başlamaktadır.
- Kendi mal varlıkları ve gelirleri vardır. Ödenekleri yetmez ise hazine yardımı almaktadırlar.
Ill. Sayılı Cetvel: Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar
-Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
– Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu
– Sermaye Piyasası Kurulu
-Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
– Kamu İhale Kurumu
– Rekabet Kurumu
– Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu
– Enerji Piyasası Düzenleme ve Denetleme Kurumu
– Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu
Bütçe Sistemleri
Klasik Bütçe Sistemi
İlk oluşturulan bütçe sistemidir. Uzun bir aralıkta ve çeşitli denemeler sonucu şekillenen klasik bütçe sistemi ilk olarak İngiltere’de uygulanmıştır. Klasik iktisatçıların ve maliyecilerin bütçede denklik prensibi ve ekonomide kamunun faaliyetlerinin sınırlı olması fikri her zaman gerçekleştirmek istedikleri temel hedefleri olmuştur. Dolayısıyla bu sistemde bütçenin gelirler ve harcamalar yönü ve kamusal hizmetlerin kapsamı son derece sınırlı tutulmuştur. Dikkatler üretim faktörleri üzerinde yoğunlaşmış, faaliyetler sonucu elde edilen çıktılar üzerinde durulmamıştır.
Klasik sistemin amacı devlete yön vermek ve bu suretle kamu harcamalarının miktar olarak yasama organınca onaylandığı şekilde gerçekleşip gerçekleşmediğini ortaya koymaktır. Bu sistemde bütçe ödenekleri verilirken yapılacak kamu hizmetlerinin niteliği ve niceliği değil, o hizmeti yapan birim göz önüne alınır. Dolayısıyla önemli olan harcanacak para olup, kaynakların niçin kullanılacağı ya da ne gibi fayda sağlayacağı üzerinde durulmamaktadır (Tügen, 2007:107).
Adeta harcanan para kadar hizmet yapıldığı kabul edilir. Dolayısıyla klasik teorinin aksine harcamalar sürekli artış gösterme eğilimindedir. Bir hizmetin azalması ya da kaldırılması yönünde değerlendirmeler hakkıyla uygulanmaz. Bu sistemde kamu idareleri yıl sonunda tasarruflarını merkezi yönetime iade etmektedir. Bir sonraki yıl yeni ödenekler tahsis edilirken bu iade edilen miktar ödenekten düşülerek verildiği için kamu idareleri üzerinde otomatik harcama baskısı oluşmaktadır. Harcamacı kurumların bir sonraki yıl daha az ödenek almamak için aldıkları ödenekten tasarrufa gitmeleri söz konusu olmamaktadır. 1930 buhranından sonra Keynezyen iktisat politikalarının ön plana çıkmasıyla kamu kesiminin nispi ağırlığı artmaya başlamıştır.
Klasik bütçe sisteminin artan devlet faaliyetleri ile olumsuz yönleri daha bir belirgin hale gelmiştir. Toplum ihtiyaçlarının büyük bir bölümünün devlet tarafından karşılanmaya başlanması ve gelişen ve değişen yönetim anlayışı modern bütçe sistemlerinin doğuşunun hazırlayıcı sebebi olmuştur. Performans bütçe, program bütçe ve planlama programlama bütçe sistemi modern bütçe sistemleri olarak adlandırılmaktadır. Bu sistemlerin tanımlaması ve kronolojik sırası arasında tam bir mutabakat yoktur. Bununla beraber klasik bütçeden sonra performans bütçe daha sonra program bütçe ve en sonda planlama- programlama bütçe sisteminin geliştirildiği daha çok kabul görmektedir. Klasik bütçeleme sistemi ilk ve temel bütçeleme sistemi olduğu için kendinden sonra geliştirilen tüm sistemleri etkilemiştir.
Performans Bütçe Sistemi
Kamu hizmetlerinde maliyet muhasebesi, belirli bir kamu hizmetinin gerçekleştirilmesinde katlanılan bütün maliyet unsurlarının araştırılmasını ve raporlanmasına ilişkin bir muhasebe sistemidir. Birim maliyet analizinin amacı, hizmeti en kaliteli bir şekilde en ucuza gerçekleştirebilecek iş sürecinin belirlenmesi ve belirli bir kamu hizmetinin birim ürünün için kullanılan girdilerin hesaplanmasıdır (Tosun, 2007:159).
Kamunun temel mantığı ile ilgili olarak ölçülebilirlik her zaman mümkün olamadığından programların hesaplanmasında zorluklar yaşanabilmektedir. Performans bütçe 1949’da ABD’de Hover Komisyonu Raporuyla bir çok eyalette uygulanmaya başlamıştır. Türkiye’de 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kontrol Kanununda yer alan performans esaslı bütçeleme sistemi de performans bütçe gibi performansın ölçülmesini temel almaktadır ve bu bütçe sisteminin daha modern bir versiyonudur.
Program Bütçe Sistemi
Program bütçe performans bütçe sisteminin başlıca unsurları, uzun dönemli program ve mali plan ile program analizidir. İlk uygulama yeri olan ABD’de program bütçenin temel amacı her Amerikalıya mümkün olan en düşük maliyetle daha iyi bir hayat sağlamak işleri daha hızlı, daha iyi ve daha ucuza yapma yolları bulmak şeklinde belirtilmiştir (Falay, 1979:36).
Ülkemizde program bütçe sistemi çalışmaları 1968 yılında başlamış ve tam anlamıyla 1973 yılı bütçesiyle uygulanmaya başlamıştır. Program bütçe sistemi hizmetler üzerine yoğunlaşır ve hangi hizmet toplumun refahını en yüksek yapar sorusuna cevap arar. Bu sistem kaynakların hizmetlere tahsisi sürecinde karar organına yardımcı olmak ve alınan kararların en uygun değerde gerçekleşmesi için ortaya çıkmıştır. Program bütçe kamu hizmetlerinde toplumun tercihlerini en iyi yansıtacak bileşimin ortaya çıkarılması ve kamu hizmetlerine talebin belirlenmesi şeklinde de tanımlanmaktadır. Diğer ifadeyle herhangi bir işin yerine getirilmesinde tek bir çözüm yolunu kullanmak yerine farklı alternatifler üreterek hangi işin en az maliyetle ve en yüksek faydayla çözeceğini belirleyerek işin çözümünü gerçekleştirmektir (Çetinkaya, 1993:429).
Böylece program bütçe sistemi çeşitli hizmet alternatifleri üretir ve seçme imkanı tanır. Program bütçe performans bütçede olduğu gibi hizmetlerin fonksiyonel sınıflandırmasını bünyesinde barındırmaktadır ve performans bütçeye göre daha geniş bir bütçeyi ifade etmektedir. Sistemde hizmetler ön planda olduğu için hizmet girdileri olan örgüt, personel, araç gereçler önem kazanmaktadır. Yapılacak hizmete göre girdileri değiştiği için bir kurum son derece esnek ve hizmetlere bağlı olarak değişmeye elverişli olmalıdır (Bulutoğlu ve Kurtuluş, 1981:58).
Program bütçede esas olan ödenekler ile hizmetler arasında bağı kuvvetlendirmek ve bütçenin daha etkin olmasını sağlamaktır. Program bütçede yönetim maliyet muhasebesi ve hizmet gruplandırması esas alınır (Sevimli, 1999:38).
Fonksiyonel sınıflandırmaya göre gruplandırılan hizmetler daha sonra alt programlara ayrılır. Bu alt programlar da faaliyet şeklinde asıl hizmetlere bölünür ve ödeneklendirilir. Böylece sistem ana hizmetlerin tespiti, bu hizmetlere uygun programların oluşturulması ve bu programların icrası için gerekli faaliyetlerin belirlenmesi şeklinde yukardan aşağıya doğru işler. Sistem, geleneksel bütçe sisteminin sağladığı parasal denetim, performans bütçe sisteminin etkinlik denetimi fonksiyonları yanı sıra, bütçenin stratejik planlama aracı olarak kullanılmasını da sağlamaktadır. Sistem ile çeşitli kamu hizmetlerinin öncelik sırasına göre değerlendirilmesi, belirli kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesi konusunda alternatif hizmet programlarının kantitatif analiz teknikleri ile karşılaştırılması mümkün olmaktadır. Program bütçe sisteminin uygulanmasında maliyet muhasebesi, etkinlik denetimi için zorunludur (Batırel, 1996:51).
Planlama- Programlama-Bütçeleme Sistemi (PPBS)
Planlama- Programlama-Bütçeleme Sistemi geçen asrın başlarında ABD’de başlayan bütçe reform uygulamaları çerçevesinde program bütçe sisteminin bir devamı olarak geliştirilmiş ve uygulanmıştır. ABD’de 1910’larda mahalli idareler düzeyinde başlatılan reformcu çabaların, 1970’lerde kamusal maliyede ulaştığı son nokta olarak adlandırmak mümkündür (Gürsoy, 1980:178).
PPBS program bütçenin plan yapılarak uygulanması şeklidir diyebiliriz ve bazen program bütçe ile PPBS aynı manada kullanılır. İlk olarak özel sektörde uygulamaya konulmuş ve başarılı sonuçlar alınarak daha sonra tüm kamu kesiminde uygulanmaya başlanmıştır (Kara, 1982:10). PPBS kavramı ilk olarak California Üniversitesi başkanı Charles Hitch tarafından geliştirilmiştir (Orhaner, 1999:42).
Hem performans bütçenin getirdiği, hem program bütçenin getirdiği özellikleri bünyesinde taşıyan bir sistemdir. Planlama programlama bütçeleme sisteminde belirli kamu hizmetini üretecek çeşitli alternatiflerin performansı ölçülür, karşılaştırılır ve elde edilecek çıktıların gelecek yıllarda varacağı sonuç ile şimdi katlanılacak maliyetler karşılaştırılarak en verimli en etkin çözüm araştırılır (Alltuğ, 1999:37).
Sistem, çok yıllı bir perspektifte, çıktılar maliyet – fayda analizleri gibi hususlara ağırlık vererek performans bütçeyi; girdiler, bütçenin hazırlanması, alternatif programlar seçimi ve program analizi gibi hususlara ağırlık vererek program bütçeyi içine alır. Sistemin bileşenleri planlama, programlama ve bütçelemedir. Sistemin ilk aşaması olan planlama uzun vadeli hizmetlerin belirlenmesinden, takip edilecek yolun seçilmesi, programların uygulanmasına kadar olan tüm alanı içine alan bir faaliyettir. Planlama sürecine, uzun vadeli programların oluşturulması, hükümetin ve çeşitli kamu kuruluşlarının alternatif amaçlarının belirlenerek sıralanması, alt programlar ile faaliyetlerin belirlenmesi, programların uygulanabilmesi için gerekli mali kaynakların belirlenmesi, programların uygulanması, sonuçların değerlendirilmesi ile plan ile programların devamlı olarak gözden geçirilerek gerekli değişikliklerin yapılması girmektedir (Dicle, 1973:64).
Programlama büyükten küçüğe sürecin ikinci önemli aşamasıdır. Planlama ile belirlenen hedeflere programlama ile ulaşılır. Programlama belirlenmiş hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için gerekli faaliyetlerin ve kaynakların bir araya getirilmesi, alternatif programların değerlendirilmesi ve hedefi en iyi gerçekleştirecek olan alternatifin seçilmesini kapsamaktadır (Tosun, 2007:169).
Programlar sınırları net kesin amaçlarla oluşturulur ve belirli hedeflere yöneldiği için yönetimle daha sıkı bir ilişki içerisindedir (Edizdoğan, 1998:33).
Böylece programlama planlamadan bütçelemeye geçişi hazırlayan bir süreçtir. Uzun dönemli bir perspektife dayanan planlama ve programlama yıllık bütçeler şeklinde uygulanmaktadır. Plan ve programların yıllık olarak alacağı biçim uygulama şekli bütçelerle belirlenmektedir. Plan ve program ile doğrudan doğruya harcamayı gerektiren seçenekler belirlenirken, bütçe sayesinde plan ve programların uygulanabilmesi için kaynaklar sağlamakta ve bunlar arasında denge bulmaktadır (Coşkun, 1976:74).
Bu aşamada maliyetler daha önceki aşamalarda tespit edildiği için bu maliyetler program, alt program, faaliyet şeklinde bütçelenir. Sistem bir bütünü meydan getiren parçaların, amaca yararlı bir düzen içinde işlemeleri anlamına gelir (Gürsoy, 1980:188).
Sistem analizi karar alıcılara işlerini isabetli ve kolayca yerine getirebilmeleri için anlamlı sonuçlar üretmeye yönelik sistemi oluşturan parçalarla beraber bir bütün olarak çeşitli tekniklerle sistemin ölçülmesi işlemidir. Sistem analizi planların ve seçilen programların ulusal hedeflere uygunluğunun tespitine ve karar organına faaliyetlerini en uygun düzeyde gerçekleştirmesi için bilgi sağlamaya yöneliktir.
Sıfır Tabanlı Bütçe Sistemi
Sıfır tabanlı bütçeleme sistemi ilk olarak 1924 yılında İngiliz bütçe uzmanı E. Hilton Young tarafından ortaya atılmıştır. Young bütçede artık anlamını kaybeden her hangi bir maddenin, bir sonraki bütçe döneminde de belli oranda tahminde bulunularak varlığını sürdürmesinin doğru olmadığını ileri sürmüştür (Tügen, 2007 :92).
Ancak bu anlayış modern manada bütçe sistemi olarak diğer modern bütçeleme sistemleri gibi ABD’de ortaya çıkmıştır. Yeni baştan bütçeleme olarak da ifade edilen bu sistemin esası faaliyetlerin her seferinde ilk defa yapılıyor kabul edilmesi ve yeni baştan değerlendirilmesidir. Her yılın bütçesi kendi içinde değerlendirilmekte geçmiş yılların bütçeleri sıfır kabul edilip, politikaları dikkate alınmamaktadır. Sistem geniş çapta dokümana, büyük büro çalışmasına ve yüksek harcamaya ihtiyaç göstermektedir (Akdoğan, 2007:311).
Sıfır tabanlı bütçeleme, toplam bütçe harcamalarında azalmalara yol açabilir veya gerekli hallerde de artışlara yol açabilir. Çünkü bir yandan azaltılması ya da son verilmesi gereken verimsiz harcamalar var iken öte yandan önemli ve zaruri bazı harcamaların yeterli düzeyde olmadığı görülebilmektedir. Bu durumda bütçe sistemi, etkin olmayan programları gizlememekte iptalini sağlamaktadır. Çünkü her program yerinde değerlemeye tabi tutulmaktadır. Buna göre mevcut program azaltılabilir, tamamen iptal edilebilir hatta artırılabilir (Falay, 1987:178).
Sistemin amacı bütün programları aynı anda ve temelden gözden geçirmek suretiyle yöneticilere kaynakları kendilerinin en uygun gördükleri şekilde yeniden tahsis etmelerin imkan sağlamak (Tosun, 2007:170).
Sıfır tabanlı bütçelemenin uygulanması personelin iş yükünü artırmanın yanında pahalı bir sistemdir. Fakat sistemi faaliyete koymada bütçe sisteminde bütçesel kararları ortaya koyan konularda değişikliğe ihtiyaç duyulmadığından (Schick, 1978:178) önemli yapısal değişimlere ihtiyaç olmamaktadır. Sıfır tabanlı bütçeleme sisteminin teoride en üstün yönü her bir bütçe döneminde harcamaları disipline etmesi ve gereksiz harcamaların önüne geçmesidir. Uygulamada bunun pek gerçekleşmediği ifade edilmektedir.
Bütçe Denklemi
Kamu kesimi söz konusu olduğunda şöyle bir bütçe denklemi yazılmaktadır:
Bütçe Dengesi = Bütçe Gelirleri (Vergi Gelirleri + Diğer Gelirler)
Bütçe Giderleri (Faiz Dışı Giderler + Faiz Giderleri)
Faiz dışı giderler de personel giderleri, yatırım giderleri, diğer cari giderler olarak sıralanabilir.
Bütçe gelirleri başlıca iki grupta toplanır: vergi gelirleri, vergi dışı gelirler.
Vergi gelirleri ikiye ayrılmaktadır:
A) Dolaysız Vergiler (Gelir Ve Kurumlar Vergisi Gibi Gelirden Alınan Vergiler Ve Veraset İntikal Vergisi Gibi Servetten Alınan Vergiler),
B) Dolaylı Vergiler (KDV Ve ÖTV gibi harcamalardan alınan vergiler ile Damga Vergisi ve Harçlar gibi işlemden alınan vergiler.)
Vergi dışı gelirler, devletin sahip olduğu mülklerin kira gelirleri, KİT’lerin kârlarından devralınan paylar, trafik cezaları, para cezaları gibi gelirlerdir.
Bütçe giderleri de başlıca iki grupta toplanırlar:
Faiz Dışı Giderler Ve Faiz Giderleri.
Faiz dışı giderler dörde ayrılmaktadır:
a) Personel Giderleri (devlet memurlarının maaşları, yollukları, sağlık giderleri vb).
b) Diğer Cari Giderler (devlet arabalarının benzin giderleri, kamu binalarının aydınlatma, ısınma, bakım onarım giderleri vb).
c) Yatırım Giderleri (kamu binaları yapımı, okulların yapımı vb).
d) Transfer Giderleri (emekli maaşları, öğrenci kredileri vb). Faiz giderleri ise devletin borçlanmaları karşılığında ödediği faizlerden oluşur.
Bütçe Gelirleri = Vergi Gelirleri + Vergi Dışı Gelirler
Bütçe Giderleri = Faiz Dışı Giderler + Faiz Giderleri
Bütçe Dengesi = Bütçe Gelirleri – Bütçe Giderleri
Bütçe dengesi denilince üç durumdan birisi karşımıza çıkar:
Eğer bütçe gelirleri = bütçe giderleri ise bütçe denktir. (1-c/1-c=1)
Eğer bütçe gelirleri > bütçe giderleri ise bütçe fazlası vardır. (T- G – Tr şeklindedir.)
Eğer bütçe gelirleri < bütçe giderleri ise bütçe açığı söz konusudur. (G + Tr – T şeklindedir.)
(Bu eşitlik pozitif bakiye verirse bütçe açığı, negatif bakiye verirse bütçe fazlası, eşitse bütçe dengesi söz konusudur. Nedeni, harcamaların işaretinin ( G ve Tr) pozitif, gelirin (T) işaretinin negatif olmasıdır.)
Borçlanmalar bütçeye gelir veya gider yazılmaz, ayrı bir borç hesabında izlenmektedir. Buna karşılık borçlar için ödenen faiz giderleri, bütçenin gelirlerinden ödendiği için bütçeye gider yazılır.
Faizler hariç tutularak bakılan dengeye de faiz dışı bütçe dengesi deniyor. Bunu da şöyle formüle edebiliriz:
Faiz Dışı Denge = Bütçe Gelirleri – Faiz Dışı Giderler
Faiz dışı dengede üç durumdan birisi karşımıza çıkar:
Eğer bütçe gelirleri = faiz dışı giderler ise faiz dışı denklik söz konusudur.
Eğer bütçe gelirleri > faiz dışı giderler ise faiz dışı fazla vardır.
Eğer bütçe gelirleri < faiz dışı giderler ise faiz dışı denge açık veriyor demektir.
İktisadi Akımlara Göre Bütçe Modelleri
Klasik İktisadi Yaklaşım
Klasik iktisadın savunucuları devlet faaliyetlerinin iç ve dış güvenlik, adalet ve savunma gibi temel hizmetlerle sınırlandırılmasını ve devlet bütçesinin olabildiğince 16 küçük ve denk olmasını savunmuşlardır. Klasik iktisatçılar devletin var olması gerektiğini, kamusal ihtiyaçları karşılamak için bazı harcamalar yapması gerektiğini ve yapmış olduğu bu harcamaları karşılamak zorunda olduğunu kabul etmektedirler. Ancak devlet faaliyetlerinin yeterince etkin olmadığını düşündüklerinden devletin faaliyet alanının oldukça dar olmasının, dolayısıyla kamu harcamalarının da sınırlı olmasının gerekliliğini savunmaktadırlar (Ataç, 2006:6).
Aksi takdirde devletin etkinsiz faaliyetleri bütçe açıklarına neden olacak ve birçok ekonomik ve politik sorunu ortaya çıkartacaktır. Zira bütçe açıklarının borçlanma ile finanse edilmesi özel kesim aracılığıyla verimli alanlarda kullanılabilecek fonların kamu kesimine aktarılmasına yol açacaktır (Şen vd., 2007:38).
Klasik iktisadi yaklaşımın temel amacı bütçe denkliğinin sağlanmasıdır. Denkliği sağlamak için vergi gelirlerin arttığı zamanlarda kamu harcamalarının arttırılması gerektiğini, vergi gelirlerinin azaldığı zamanlarda ise kamu harcamalarının azaltılması gerektiğini savunmuşlardır (Ulusoy, 2007:263).
Klasik İktisatçıların açık bütçe politikasına karşı olmaları başlıca iki sebeple açıklanabilir ki bunlar, mali iflas ve enflasyondur. Devlet, bütçe açıklarını borçlanmayla finanse etmesi gelecek yıllardaki bütçe giderlerinde artışa neden olacaktır. Çünkü bugün alınan borcun anapara ve faiz ödemeleri ilerleyen yıllarda devam edecektir.
Zaten bütçe açığını kapatmak için borçlanan devlet gelecek yıllardaki bütçe giderlerini arttırarak açıklarını daha da genişletmiş olacak ve yine açıkların kapatılması için borçlanmaya başvurmak zorunda kalacaktır. Bu sürecin sonunda borçlarını ödeyemeyecek hale gelen devlet, borçlarının itfasını ve faiz ödemelerinin durdurulmasını talep edecek dolayısıyla iflasını bildirecektir. Öte yandan yine bütçe açık verdiğine devletler borçlanma yerine para arzını arttırmayı tercih edebilmektedirler.
Mal ve hizmet arzı artmazken para arzında meydana gelen bu artış ise enflasyona neden olacaktır (Türk, 2007:351)
Keynesyen İktisadi Yaklaşım
1929 Ekonomik Buhranı sonrası Klasik iktisada tepki olarak ortaya çıkan Keynesyen yaklaşım, Klasik İktisatçıların aksine esnek bütçe politikasını önermiştir. Keynesyen Yaklaşım, bütçenin yıllık değil belli bir konjonktürde denk olması 17 gerektiğini öne sürmüştür (Dileyici, 2005:124).
Keynesyen yaklaşımın savunucuları, bütçe açıklarının ekonomik etkilerini değerlendirirken ekonomide bazı kaynakların atıl olması nedeniyle eksik istihdamın olduğu ve bireylerin çoğunluğunun miyop ve likidite kısıtı altında olduğu varsayımlarından hareket etmektedir (Şen vd., 2007:43).
Bir ekonomide kişilerin çoğunun miyop veya likidite sınırlı olduğu varsayımıyla toplam talebin kullanılabilir gelirdeki değişikliklere karşı çok duyarlı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu sonuca göre Keynesyen Yaklaşım kişilerin cari kullanılabilir gelirlerini tüketme eğilimi içinde olacaklarından, geçici bir vergi azalmasının toplam talep üzerinde ani ve miktar olarak önemli bir etki yapacağını savunur. Böylelikle bütçe açığı, tüketimi ve milli geliri teşvik ettiğinden, tasarruf ve sermaye birikimi üzerinde ters yönlü bir etki meydana gelmeyecektir (Ataç, 2009:224).
Keynesyen Yaklaşımda ekonomideki üretim ve istihdam hacmini etkilemesi nedeniyle toplam talep önemli bir yere sahiptir. Bu durumda kamu harcamaları ve vergiler de toplam talebi belirledikleri için bir ekonomide meydana gelen istikrarsızlık, işsizlik ve enflasyonu önlemede faydalı araçlar olmaktadır. Kamu harcamaları ve vergiler üzerine yoğunlaşan Keynesyen yaklaşım klasiklerin aksine piyasa ekonomisinin kendiliğinden dengeye gelemeyeceğini, bunun yerine devletin ekonomiye kamu harcamaları ve vergiler yoluyla müdahale ederek toplam talebi yeterli seviyeye çıkarmasını savunmaktadır.. Dolayısıyla devlet, eğer tam istihdamı gerçekleştirmek istiyorsa ekonomiyi kendi haline bırakmamalıdır (Ataç, 2006:8-9).
Bunun için devlet kamu harcamalarını arttırıp, vergileri azaltarak bütçe açığı oluşturabilir ve bu açık ekonomide denge sağlanıncaya kadar sürdürülebilmektedir.
Monetarist Yaklaşım
1929 Ekonomik Buhranı ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında Keynesyen kuram birçok ülkenin ekonomik sorunlarına çözüm getirmiştir. Kamu harcamaları arttırılıp vergi oranları kısılarak açık bütçe politikaları izlenmiş, bu sayede işsizlik seviyesi aşağıya çekilmiş, üretimde hızlı artışlar elde edilmiştir. Ancak izlenen bu politika uzun dönemde ekonomiye daha fazla para enjeksiyonu nedeniyle enflasyon oranının hızlı bir şekilde artma trendinde olmasına neden olmuştur. Bu haliyle Keynesyen kuramın uyguladığı politikalar 1960’lardan itibaren meydana gelen ve 1970’li yıllarda hızlı şekilde artan enflasyon ve işsizliğe neden olmuş, ekonomiyi bu iki iktisadi sorunla mücadele edemez hale getirmiştir (Tüğen, 2010:374).
Monetarist iktisadi yaklaşım 1960 ve 1970’li yıllarda geliştirilen ve Milton Friedman’ın öncülüğünü yaptığı bir grup ekonomist tarafından Keynesyen kurama tepki olarak doğmuş ve para politikasını ön plana çıkartmış bir kuramdır (Ataç, 2006:12).
Friedman, yaptığı çalışmalarda Keynesyen iktisat tarafından geliştirilen müdahaleci maliye politikalarını şiddetle eleştirmiş, maliye politikası araçlarının üretim ve fiyatların belirlenmesinde temel etmen olmadığını ileri sürmüştür. Dolayısıyla enflasyon, işsizlik, bütçe açığı gibi iktisadi problemlerin çözümünü maliye politikasında değil para politikalarında aramıştır (Aktan, 2008:157).
Esasen para politikaları da yanlış uygulandığında enflasyon, bütçe açığı gibi ekonomik sorunlara neden olabilmektedir. Bu nedenle devlet, maliye ve para politikaları uygulamak yerine denk bütçe uygulaması üzerinde yoğunlaşmalıdır. Bütçe açıklarının olması durumunda açığın finansmanı para arzı artışı yoluyla yapılmamalıdır. Aksi takdirde para arzındaki artış enflasyona neden olacaktır. Bu sebeple Milton Friedman para arzını kontrol altına almak için para arzının her yıl üretim artışındaki hıza oranla arttırılması gerektiğini öne sürmüştür (Dileyici, 2005:127).
Monetarist yaklaşım açık bütçe politikasına olumsuz bakmakta, hatta klasik yaklaşımda olduğu gibi devlet bütçesinin denkliğinden yanadır. Bütçe açıkları parasal genişlemeye sebep olduğu sürece enflasyonist baskıları arttıracak, uzun dönemde bütçe açıkları ortadan kalksa da açık bütçe politikasından doğan genişletici etki devam edecektir (Şen vd., 2007:50-51).
Monetaristlerin üzerinde durduğu en önemli nokta bütçe açıklarının nereden ve ne şekilde finanse edildiğidir. Çünkü monetaristler bütçe açıklarının ekonomi ve toplam talep üzerindeki etkisinin harcamaların nereden ve nasıl finanse edileceğine göre farklılık gösterdiğini varsaymaktadırlar (Şen vd., 2007:51).
Monetarist yaklaşım bütçe açıklarının finansmanında merkez bankası kaynaklarının ve borçlanmanın kullanılmasına sıcak bakmamakla birlikte monetizasyona sıcak bakmaktadır. Çünkü atıl fonların var olmadığı bir ortamda devletin bütçe açıklarını finanse etmek için fon talebinde bulunması ödünç verilebilir fon talebini arttıracak ve faizlerde bir yükselme meydana gelecektir. Faizlerdeki yükselmeyle birlikte özel kesimin yatırım ve tüketimleri olumsuz etkileneceğinden ekonomide özel kesime yönelik dışlama etkisi (crowding-out) meydana gelecektir. Özel kesimden kamu kesimine doğru gerçekleşen kaynak aktarımı durumunda ekonomide verimlilik ve üretim düşecek dolayısıyla toplam talep, istihdam düzeyi ve milli gelir üzerinde olumlu bir gelişme olmayacaktır (Şen vd., 2007:51-52).
Kamu Tercihi Teorisi
Yaklaşımı Kamu tercihi yaklaşımı, 1960’lı yıllarda Virginia Okulu tarafından ortaya atılmış ve James B. Buchanan tarafından geliştirilmiştir. Teorinin dayanak noktası politik ekonominin iktisat teorisinin kullandığı klasik araçlarla analiz edilmesidir. Kamu Tercihi Yaklaşımı, seçmenler, politikacılar, partiler ve özel çıkar grupları arasındaki ilişkileri politik karar alma sürecindeki davranışlarıyla birlikte disiplinler arası boyutta hukuk, iktisat, siyaset ve sosyoloji bilimleri kapsamında analiz etmektedir. Yaklaşımın temel varsayımı kişilerin politik süreçte kendi çıkarlarını maksimum seviyeye çıkartmaya çalışacak olmalarıdır (Tüğen, 2010:378).
Kamu tercihi yaklaşımı, bütçe açıklarına sıcak bakmamakta, bütçe denkliğini savunmaktadır. Bu hedefi gerçekleştirirken de adaletli olmaya özen göstermektedirler. Zira Buchanan bütçe açıklarını azaltırken katlanılacak maliyetlerin gelecek kuşaklara değil, o dönemdeki vergi mükelleflerine veya hükümet programlarından yararlananlara yüklenilmesi gerektiğini savunmuştur. Kamu tercihi yaklaşımında da Keynesyen yaklaşımda olduğu gibi bütçe açıklarının ekonomide genişletici etki yaptığı kabul görmektedir. Ancak kamu tercihi yaklaşımı bu genişlemenin eldeki mevcut kaynaklardan değil borçlanma yoluyla gelecekten bugüne aktarılan kaynaklardan sağlandığının tespitini yapmaktadır (Şen vd., 2007:54-55).
Arz Yönlü İktisadi Yaklaşım
Arthur Laffer’in öncülüğünü yaptığı Arz Yönlü iktisat yaklaşımı, 1970’li yıllarda talep odaklı olan Keynesyen iktisada tepki olarak doğmuştur. Arz yönlü iktisat yaklaşımına göre üretimin talep karşısında yetersiz kalması eksik istihdam, enflasyon ve ödemeler bilançosu dengesizliği gibi iktisadi sorunların temel nedenini oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu tip ekonomik sorunların çözümü talep yönlü iktisadın aksine arz, üretim ve verimlilikte aranmalıdır (Tüğen, 2010:376-377).
Talep odaklı olan keynesyen iktisadın aksine, arz yönlü iktisatta, iktisadi sorunların temel kaynağı arzla ilgilidir. Arz yönlü iktisat savunucularının bu görüşleriyle klasik iktisadın savunucularından Jean Babtiste Say’in Mahreçler Kanunu’nu kabullendiklerini anlayabiliriz. Dolayısıyla arz yönlü iktisadi yaklaşımla birlikte “her arz kendi talebini yaratır” olgusunun yeniden gündeme getirilmiş olduğunu söylemek yanlış olmaz (Aktan, 1994:83).
Öte yandan arz yönlü iktisadi yaklaşım, Keynes’in vergilerin toplam talep üzerindeki etkisini abarttığını savunmaktadır. Zaten gelir ve fiyatları düzenlenmesi için vergilerin arttırılmasının tasarruflar, çalışma arzusu, risk alma eğilimi ve ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etkiler yaptığını varsayarlar. Zira arz yönlü iktisadın savunucuları 1970’li yıllarda yaşanan stagflasyonun, Keynesyen yaklaşım ışığında uygulanan açık bütçe politikaları ve yüksek vergiler sonucunda olduğunu iddia etmektedirler. Yaşanan sorunun giderilmesi için ise denk bütçe politikasının uygulanmasının gerekliliğini savunmaktadırlar (Şen vd., 2007:56).
Neo-Klasik İktisadi Yaklaşım
Alfred Marshall, Vilfredo Pareto, Arthur Pigou gibi iktisatçıların öncülüğünü yaptığı Neo-Klasik İktisadi Yaklaşım, Klasik İktisadi yaklaşımın temel varsayımlarını kabul etmektedir. Öte yandan ekonomide tam rekabetten sapmalar olduğunu ve bir malın değerinin o malın üretilmesinde kullanılan emek miktarından ziyade tüketiciye sağladığı fayda ile üreticiye sağladığı kara göre şekillendiğini iddia etmektedirler (Şen vd., 2007:39).
Neo-Klasik Yaklaşım üç temel özellik taşımaktadır. Bu üç temel özellik bütçe açıklarının etkisini belirlemede önemli bir rol oynamaktadır (Bernheim, 1989:57-58);
1. Bireylerin tüketimi, borç alma ve borç verme işlemlerinin piyasa faiz haddi üzerinden yapıldığı bir zamanlararası optimizasyon sorununa çözüm olarak belirlenir.
2. Bireylerin yaşam süreleri sınırlıdır. Her tüketici belirli bir topluluğa ya da jenerasyona dahil olmakla birlikte jenerasyonlar yaşam boyunca birbirini izler.
3. Genel olarak tüm dönemlerde piyasa dengededir.
Neo-Klasik Yaklaşımın esas dayanak noktası sınırlı yaşam sürelerini göz önünde tutarak, tüketim harcamalarını buna göre planlayan rasyonel ve ileri görüşlü bireylerin var olduğu varsayımıdır. Vergilerde yapılan bir indirim sonucu oluşan bütçe açıkları borçlanma kanalıyla finanse edildiğinde bütçe açığının etkisi borçlanmanın yapıldığı dönemdeki nesiller ile gelecek nesiller üzerinde farklı etkiler yapacaktır. Bugün tahsil edilmesi gereken vergi geliri ertelendiğinde gelecek nesil üzerinde vergi yükü arttırılırken, bütçe açığının kapatılması için kamu kesimince ihraç edilen devlet borçlanma tahvili gibi kağıtları satın alan özel kesim net servetini arttırmaktadır. Dolayısıyla bütçe açıklarının finansmanı için yapılan bugünkü borçlanma, nesiller arasındaki gelir dağılımında adaletsizliğe neden olmaktadır (Şen vd., 2007:40).
Öte yandan yaşam sürelerini göz önünde bulundurarak tüketimlerini planlayan uzak görüşlü kişilerin varlığına dayanan bu görüşe göre bütçe açıkları vergileri daha sonraki nesiller üzerine aktararak toplam yaşam boyu tüketimi arttırmaktadır. Eğer bu ekonomi tam istihdamda ise artan tüketim tasarrufların azalmasıyla gerçekleşeceğinden faiz oranları sermaye piyasasını dengeye getirmek için yükselecektir. Dolayısıyla bütçe açığı sermaye birikimini dışlamış olacaktır. Bu tür bir dışlama etkisi, bütçe açığını finanse etmek için borçlanmaya başvurulduğunda faiz oranlarının yükselip yatırımları dışlaması şeklinde gerçekleşmektedir (Ataç, 2009:226).
Denk Bütçe Nedir?
Kamu harcamaları, kamu gelirleriyle karşılanacak ve bütçenin açık vermemesi durumudur. Kamu harcamalarında artış meydana geldiğinde kamu gelirleri de artırılarak harcamalar finanse edilmeli, borçlanmaya gidilmemelidir. Ancak olağanüstü hâllerde borçlanmaya gidilebilmektedir.
Bütçenin denkliğini bozan etkenler içinde devletin para basması, bütçe açıklarının borçlanma ile finanse edilmesi ve bütçe fazlalıkları gelmektedir. Kamu giderlerinin normal kamu gelirleriyle karşılanması gerekmektedir.
Devletin ekonomiye müdahale etmemesi ve kamu hizmetlerinin sınırlı düzeyde kalması esas alınmalıdır.
Bütçenin denk bütçe ilkesini benimseyerek uygulanması, denklik kavramından çıkılarak bir istikrar sağlama aracı olarak görülebilir. Denk bütçe politikasının en önemli şartı, kamu gelirleri ile kamu giderlerinin bütçe içerisinde, giderlerin sadece normal gelirlerle karşılanması koşuluyla tanzim edilmesidir. Giderlerin finansmanında borçlanmanın ya da Merkez Bankasının para basımının yer almaması gerekmektedir.
Denk bütçe sisteminin genişletici etki yaratması 1940‟larda ön plana çıkarılmış ve geliştirilmiştir. Denk bütçe kuramı ile bütçe büyüklüğü ile toplam talep arasındaki ilişkinin, istikrar politikası aracı olarak kullanılabilme imkanı doğmuştur.
Denk bütçe çarpanı incelendiğinde, kamu harcamaları ile vergilerin miktarları eşit olarak değiştirildiğinde toplam talebin değiştiği görülür. Bunun sebebi, kamu harcamalarının mal ve hizmet alımı için kullanıldıklarından, ilk aşamada toplam talepte kendi miktarlarına eşit bir artış sağlamaları ve vergilerin toplam talebi kısıcı etkisinin ise marjinal tüketim meyli oranında olmasıdır. Aradaki fark çarpan sürecinin başlamasına sebep olur.
Denk bütçe çarpanı hiçbir zaman bütçe açıklarının ve bütçe fazlalarının çarpan etkisi kadar güçlü olmayacaktır. Bu yüzden denk bütçe politikasının istikrar sağlama aracı olarak kullanılması sınırlıdır.
Denk bütçe politikasının uygulamada karşılaşacağı bir diğer sorun ise, enflasyonist dönemlerde vergi artışlarına eş oranlarda kamu harcamalarının artırılması sonucu enflasyonist etkinin daha da güçlenmesine yol açmasıdır. Eğer artış sağlanan harcamalar, sosyal harcamalar yönünde olursa enflasyonist etkinin artırılması kaçınılmazdır.
Durgunluk döneminde ise vergi indirimlerine eşit oranda kamu harcamaları azaltılırsa, yapılan vergi indirimiyle toplam talebin artırılma isteği büyük oranda gerçekleştirilememektedir.
SONUÇ
Bütçe belirli bir dönem için elde edilecek gelirlerle yapılması planlanan giderleri gösteren bir tahmin cetvelidir.
Devletlerin bir mali yıl boyunca tüm gelir ve gider ayarlamalarını ayarladıkları önemli bir mali olgudur.
Bütçeleme devletlerin ekonomik makro ekonomik dengesini belirlediği gibi bir anlamda bütçe devletlerin mali anayasası niteliğindedir.
Bir ülkenin bütçesi eğer ekonomik anlamda fazla veriyorsa yani ülke gelirleri ülke giderlerinden fazlaysa o ülkenin ekonomik dengesi ve makro ekonomik büyümesi hususunda pozitif bir yönde yorum yapılabilirken; bir ülkenin bütçesi eğer denkse yani hem gelir ve hem giderleri eşitse o ülkenin dengeli bir makro ekonomik dengesinden söz edilebilirken yine de ekonomik büyüme ve gelecekteki ekonomik konjonktürel risklere karşı önlem alması tavsiyesi verilebilmektedir.
Ancak bir ülke de eğer ekonomik büyüme esaslı olmadan bütçe açığı yani ülke gelirlerinin ülke giderlerini karşılayamama durumunda makro ekonomik problemler, konjoktürel ekonomik riskler o ülkede baş gösteriyordur ki bu durumda bütçe açığı veren ülke için makro ekonomik sürdürülebilirlik açısından iyi bir anlama gelmiyordur.
Bu tür ülkeler genellikle bütçe açıklarını iç ya da dış borçlanmayla kapatmaya çalışmaktadırlar ve bu durum da ülke ekonomisinin ekstra borç ve borç faiz yüküne katlanmak zorunda kalmasına yol açmaktadır.
Bu tür ülkeler genellikle ekonomik açıdan enflasyonist, *stagflasyonist, *slumflasyonist durumlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Özellikle ekonomisinde bütçe açığı yaşayan ülkelerin fiyat istikrarı bozulduğundan dolayı enflasyonist ortam yaşandığı gibi enflasyonist ortam da ; stagflasyonist , slumplasyonist ortama kadar varan büyük bir makro ekonomik sorun sarmalına yol açmaktadır.
(*Stagflasyon: Ekonomik durgunluk ile enflasyonun aynı anda görüldüğü durumu ifade etmektedir.
*Slumplasyon: Enflasyon ile ekonomik küçülme (ekonomik daralma) durumunun bir arada görülmesini tanımlamaktadır.)
Bütçe açığı veren ülkeler genellikle enflasyonist açık da verdikleri için bu durumu ancak denk bütçe hedeflemesiyle yapabilmektedirler.
Denk bütçe hem gelir gider dengesini sağlarken hem de bütçe açığı yaşayan ülkelerin mali disipline kavuşması açısından da önemli bir yol oynayacaktır.
Ancak kapsamlı bir çözüm yani uzun vadeli bütçe açığından uzaklaşılmak ve makro ekonomik istikrar sağlanmak isteniyorsa orta vadeli mali disiplin planı yapılmalı; denk bütçe esas alınarak bütçenin özellikle vergi gelirleri ve dışsal yönden fazla verebilecek şekilde toparlanmasına gayret edilecektir.
Bu durumun gerçekleşmesi için de katma değerli ürün üretimleri , ihracat politikaları ve de tabana yayılmış vergi sistemlerinin düzenlenmesi ve uzun vade de sürdürülebilir şekilde uygulanması gereklidir.
KAYNAKÇA
https://ahmetburcinyereli.com/AOFDB.pdf
https://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=129753
http://www.cihanyuksel.org/mly309_ders_notu.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/145784
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/802030
https://www.ekonomist.com.tr/sozluk/slumpflasyon-nedir-ne-anlama-geliyor-neden-olur
https://www.mahfiegilmez.com/2013/02/butce-dengesi-ve-faiz-ds-denge.html
https://www.mahfiegilmez.com/2013/02/butce-dengesi-geometrisi-butce-dengesi.html
MÜCTEBA ONURHAN ÖZMUMCU
EKONOMİST-DENETÇİ